Kayıtlar

Bu Kadar Yakın, Bu Kadar Uzak- So Close, Yet So Far -So nah und doch so fern

Resim
Bazen düşünüyorum; politikacıların sermayedarlarla el ele verip tüm dünyada, milyonlarca insanı taraf yapmaya çalıştığı o büyük düzeni… Herkesi bir yere ait olmaya, birine karşı durmaya, bir grubun parçası gibi hissetmeye zorluyorlar. Oysa gerçekte, çoğumuzun derdi bambaşka, sadece güzel bir hayat sürmek... Hepimiz akşam ne pişireceğimizi, ne yiyeceğimizi düşünüyoruz. 3. dünya savaşı çıkcak mı diye endişeleniyoruz. Çocuğumuzun bizden istediği bir şeyi bütçemize göre ne zaman alabileceğimizi planlıyoruz. Şanslıysak, belki önümüzdeki yaz tatile nereye gidebileceğimizi konuşuyoruz. Biraz huzur, biraz güven, biraz da sevdiklerimizle vakit geçirebileceğimiz alanlar arıyoruz. Endişelerimiz ortak. Sevinçlerimiz, korkularımız, planlarımız benzer. O zaman nasıl oluyor da birbirimize bu kadar yabancılaşabiliyoruz? Nasıl oluyor da aynı gökyüzünün altında yaşarken, bu kadar uzak düşebiliyoruz? Belki de politikacılar bizi bölmeye çalışırken biz farkında olmadan kendi kalelerimizi örüyoruz — “b...

farklılıkları sevmek - loving differences - unterschiede lieben

Resim
Kızım üniversiteye kayıt yaptırdı. Ağustos ve Eylül ayları, onun kaydı, yaşayacağı ev ve yeni düzeniyle ilgili telaşlarla geçti. Ekim başında ise okul açılmadan önce bir hafta boyunca online oryantasyon eğitimleri oldu. O programlardan birinde, kulüp çalışmaları kapsamında şu cümle geçti: “Ortak hedef için aynı düşünmeseniz de, birlikte çalışıp hedefe varmayı öğreniyorsunuz.” O cümle içimde derin bir düşünceler bıraktı. Çünkü tam da hayatın birçok alanında olması gerektiği gibi, gençlere “farklı düşünebilirsin; önemli olan birlikte çalışabilmek” öğütleniyordu. Ve o anda bu cümle ülkemde ve dünyada olanlara karşı hissettiklerimle birleşti. Öncelikle ülkem ve insanlarını ele alırsam ; hepimiz kendimizce ülkemizi seviyoruz; herkes barış, huzur ve refah istiyor. Peki o zaman nasıl oldu da yıllar içinde bu kadar parçalandık? Nasıl oldu da politikacıların, çıkar gruplarının oyunlarına gelerek birbirimizi karşıt, bazen de düşman gibi görür hâle geldik? Daha geniş bir açıdan dünyaya ba...

evlilik - marriage - ehe

Resim
Evlenmek kolay. Bir imza, bir merasim, birkaç güzel dilek… Ama bir evliliği sürdürmek, işte o gerçekten emek isteyen, sabırla ve anlayışla örülmesi gereken bir yolculuk. Yani evliliğin sürmesine gönlümüzün olması gerekiyor Bizim dilimizde evli olduğun kişiye kocam ya da karım demenin yanında bir de “eşim” dersin. Güzel bir kelimedir “eş”. Çünkü sadece “evlendiğim kişi” anlamına gelmez; “denk olan, karşılığı olan” demektir. Ama düşününce… bu ne kadar büyük bir beklenti aslında. İkiz kardeşinin bile her konuda dengin olamayacağı bir hayatta, belki de başta sana tamamen yabancı olan birine “denk” payesi veriyorsun. Onun seninle aynı hızda, aynı duyguda, aynı düşüncede olmasını bekliyorsun. Belki de ilişkileri zorlaştıran tam olarak bu — sürekli bir “denk olma” beklentisi. Oysa hayat, insan, duygu — hiçbir şey sabit değil. Bugün denk olduğun kişiyle, yarın bambaşka yerlerde olabiliyorsun. Gerçek emek, o denklik kaydığında yeniden birbirine yaklaşabilmekte. Aynı frekansı yeniden bulma...

iletişim - communication- kommunikation

Resim
Ben olayların ve durumların eğilip bükülmeden, olduğu gibi konuşulması gerektiğine inanıyorum. Ne ise o. Bu yaklaşım, insan ilişkilerinde kısa vadede zorluklar yaratabiliyor; çünkü herkes doğrudanlığa alışık değil. Ancak uzun vadede, bu açıklık sayesinde çok daha güçlü, güvene dayalı ilişkiler kurulabiliyor. Çünkü inanıyorum ki insanlar arasındaki birçok anlaşmazlık, aslında “net olmamaktan” kaynaklanıyor. Ne hissettiğimizi, ne düşündüğümüzü, ne istediğimizi tam olarak söylemeyip ima etmeyi seçiyoruz. Karşımızdakinin bizi anlamasını bekliyoruz, ama o kişi bizim zihnimizi okuma becerisine sahip değil. Sonuç: kırgınlık, yanlış anlaşılma, uzaklaşma. Tabii burada kastettiğim şey, her konuda fikir beyan etmek ya da kimsenin değiştiremeyeceği şeyler —örneğin dış görünüşü— hakkında yorum yapmak değil. Açıklıktan bahsederken, aslında duygularımız ve beklentilerimiz konularında net olmayı kastediyorum. Yani karşımızdakinden ne umduğumuzu, hangi davranışların bizi etkilediğini, nelerin bi...

demokrasi: bir yalan mı? democracy: is a lie? - demokratie: eine lüge?

Resim
Demokrasi bütük bir yalan mı? Sandığın ötesine gitmeyen bir yanılsama mı? “Ülkemde ve dünyada olanlara bakıyorum ve bazen kendimizi büyük demokrasi yalanı ile avutuyor muyuz acaba diye düşünmekten, kendimi alamıyorum.” Bu cümle, aslında hepimizin ortak bir iç çekişi gibi. Çünkü artık demokrasi, çoğumuz için sadece bir kavramdan ibaret. Kitaplarda tanımlanan o ideal sistemin, hayatlarımızda nasıl bir karşılığı kaldı, gerçekten biliyor muyuz? Sadece sandık demokrasi midir? Demokrasinin simgesi olarak sandığı gösteririz. Oy vermek, halkın iradesinin yansımasıdır deriz. Ama sandık sadece bir araçtır — amaç değil. Eğer seçimler, manipülasyonun, yalanın, kutuplaşmanın gölgesinde yapılıyorsa; eğer vatandaş oy verirken özgür iradesinden çok korkularıyla hareket ediyorsa, o zaman sandık da bir yanılsamadan ibaret olmuyor mu? Demokrasi, sadece seçme hakkı değil; bilgiye erişme hakkı, eleştirebilme cesareti ve hesap sorabilme gücü değil mi? Bu sorgulamanın sadece bizim ülkemize özgü olmadı...

büyümek - to be grown up- erwachsen zu sein

Resim
Kızım bu sene 18 yaşında ve üniversiteli oldu. Gözlerimin önünde büyüme sancılarının tümünü çekiyor ve gelecekte olacağı kişi için kozasında debelenip duruyor. Evet gençler büyümeye çok hevesli ama gerçekten hazırlar mı? Büyümeyi sadece istedikleri her şeyi yapma özgürlüğü olarak görüyorlar. Peki ya kendi hayatlarının sorumluluğunu almak, buna hazırlar mı? Tüm endişelerimi içimde derleyip toparlayıp, aşağıda ki mesajı kızıma attım. Umarım kendi iyi halini bulma yolunda, kendisine ışık olur ... Büyümek demek, istediğin her şeyi yapmakta özgürsün demek değildir canım kızım. Çocukken hepimiz bir an önce büyümek istedik. Geç yatmak, istediğimizi yemek, kimseye hesap vermemek, kararları kendimiz almak… “Büyüyünce özgür olacağım” fikri, çoğumuzun zihninde masalsı bir gerçeklik gibiydi. Ama zaman geçip gerçekten büyümeye başladığımızda fark ettik ki, özgürlük hiç de hayal ettiğimiz kadar "sınırsız" değildi. Aslında büyümek, sınırsız özgürlüğün değil, sorumlulukla yoğrulmuş bi...

borç - debt- schuld

Resim
Borç Dünyanın kimseye borcu yok! Hayatın içinde bazen öyle insanlara rastlarız ki, davranışları sanki tüm dünya onlara bir şey borçluymuş gibidir. Talepleri bitmez, şikayetleri eksik olmaz. Herkesin onları anlamasını, onların ihtiyaçlarını karşılamasını, onların dediklerini yapmasını beklerler. Üstelik bunu; bir talep ya da minnettarlıkla değil; sanki bu zaten onların en doğal hakkıymış gibi yaparlar ve borçlarını tahsil edemediklerini düşündüklerinde öfkelenirler ve neredeyse size düşman kesilirler. Peki neden bazı insanlar bu şekilde davranırlar? Hak ettiklerine mi inanırlar? Yoksa eksikliklerini mi doldurmaya çalışırlar? Bu tür davranışlar genellikle derinlerde yatan bir tatminsizlik ya da değersizlik hissinin üzerini örtmek için ortaya çıkıyor gibi. İnsan, içten içe kendini yetersiz hissediyorsa, dış dünyadan bu boşluğu doldurmasını bekliyor sanki. Takdir edilmeyi, onaylanmayı, sevilmeyi — ama koşulsuzca, sürekli olarak ve karşılık vermeden istiyor. Çünkü içindeki boşluk ...