Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

yeni yıl

Yılbaşını severim, ağacı süslemeyi, çam sakızı çoban armağanı hediyeler almayı, her yerin ışıl ışıl olmasını, hayatımıza kırmızının daha bir hakim olmasını... Ama yeni yıla çok anlam yükleyenlerden de değilim, yeni yıldan beklediklerim listem yok, kendimde değiştireceğim hususlarla ilgili ya da başka bir konuda da yok. Umutlarım hep yüreğimde zaten listelere endekssiz olarak. Tabi bu demek değil ki yılbaşı gecesinde hiçbir şey yapmıyorum, kah ailemle kah arkadaşlarımla, yılbaşı gecesi bahane, paylaşmak ve eğlenmek şahane diyorum. Zor zamanlardan geçiyoruz, hem ülke hem dünya olarak. Ne diyeyim mayaların dediği olurda bu sene belki bir aydınlanma dönemi yaşar ve aydınlık bir çağa adım atarız belki. Ve hep birlikte bu dünyayı daha yaşanır bir hale getiririz. Ne varsa beklediğiniz, umduğunuz, olduğunda mutlu olacağınız, 2012 de gelsin, sizi buluversin....

Cuk oturdu

Dün yazdığım yazıda anlatma istediklerimi kelimelere benden daha iyi dökmüş bir yazıya denk geldim bugün; Serhan Engin 'in Gülenay Börekçi ile yaptığı ropörtajdan: Devam egoistokur.com da.... Sık sık şunu düşünürüm: Yaşadığımız şu dünyayı severiz, güzelliklerinden bahsederiz belki ama dikkatli bakınca aslında çok fazla acı var bu gezegende. Gülebilmemiz, mutlu olmamız neredeyse mucize. Hal böyleyken, insanlığın iyiye evrilebilmesi için ‘acı’ya eğilmemiz, onunla daha yakın bağ kurmamız, onu tanımamız gerektiğini düşünüyorum. Burada acı kelimesini, haksızlık, adaletsizlik, keder, ümitsizlik vs. hepsinin toplamı anlamında kullanıyorum. Bu roman da arka plandaki bu düşünceler içinden doğru. İnsanın bir yanlışının, bir tercihinin demek daha doğru belki, o insanı nerelere götürebileceğini anlatmak istedim. Tercihlerimizle kuruyoruz hayatı ama yaptığımız tercihler, vicdanımızla çatıştığında esas çetrefil mesele başlıyor. Bu romanda da vicdanının pençesine düşmüş birini anla...

Endişe

Kocam dedi ki geçenler de endişeli görünüyorsun, ne zaman baksam bir şeyler düşünüyorsun ve kaşların çatık. Mutlu olduğumu düşünüyorum aslında ya da şöyle desem daha doğru olur  huzurlu olduğumu düşünüyorum. Hem mutlu- huzurlu olmak için eksiğimde yok , çok şükür. Sevdiğim bir insanla hayatı paylaşıyorum, bir kızımız var sağlıklı ve sağlıklı gelişimine devam eden, her ikimizin de işi var, kişiliklerimizden ödün vermeden çalışabildiğimiz, evimiz var başımızı sokacak, ailelerimiz bizimle birlikte vb. Ama endişeliyim evet, bu konuşma üzerinde düşünürken aklıma geldi neden böyle olabileceği ile ilgili. Bilinçli hayat 3 evre diyelim; gençlik, orta yaş ve yaşlılık. Gençlikte (delikanlılıkta) adı üstünde kan damarda deli deli akıyor, geleceğe dair inançları oluyor insanın, hatta bu dünyanın düzenini bile değiştirebileceğine inanıyor, umut barındırıyor içinde. Orta yaş (benim içinde olduğum diyelim- ya da olduğunu düşündüğüm) , çoluk çocuğa karışıldığı, sorumlulukların arttığı...

zamanı yakalamak mı ? kendinden kaçmak mı?

Büyük şehirde yaşamanın verdiği alışkanlıktan mıdır bilmem ? Hep koşuyorum, hep bir yereler yetişmem lazım. Duramıyorum zaten , hep bir telaş. Bakıyorum etrafıma yalnız da değilim hani, benimle birlikte bir yerlere koşan binlerce tanımadık yüz. Dün mesela Ankara dönüşü, çıkışa doğru giderken, yürüme bandının üzerindeyim, dursana değil mi ? Yok, yürüme bandının üzerinde bile yürüyorum zira yetişmeliyim ,yakalamam gereken zaman var. Bir ben miyim? Tabi ki değil monşer. Sonra da hep yorgunum diye şikayet ediyorum, böyle amok koşucusu gibi davranırsan, yorulmaman mümkün mü monşer?  Şimdi başlığa baktım da bu yazı alakalı oldu mu emin değilim ama güncel durumum budur, nokta.

Eti Kakaolu Bisküvi

Çocukluğuma ait kokulardan, baskın bir kakao tadı ve fazla tatlı değil, evvel ezel pek severim kendisini. Şimdi de kahvenin yanında tırtıklıyorum çoğunlukla, ne zaman denk gelsem alıp koyuyorum  iş yerimdeki çekmeceye, varlığı bir zamanlar çocuk olduğumun en sağlam kanıtlarından. Yaz gelip te, Altınoluk' a gitme vakti gelince annem mutfak alışverişine başlardı, çünkü o zamanlar yazlık kasabalarda fiyatın her yerde aynı olduğu zincir marketler yoktu ve yazlık yerler hep daha pahalı olurdu. Annem de çalıştığı devlet hastanesinin kantininden epey bir alışveriş yapardı, bu kantin askeri kantinler kadar ucuz olmasa da piyasaya göre oldukça avantajlıydı. Mutfak ve temizlik malzemesi gibi gerekliliklerin yanı sıra bize abur cubur da alırdı, eti kakaolu bisküviden ise mutlaka alırdı, karnımı doyurup ta o paketten 1-2 tane dilim alıp çaya batırıp çok yumuşatmadan tam kıvamından (kopup düşmeyecek kadar) çekip hoooop ağzıma, ne mutluluk vericiydi. Şimdi de ne zaman paketini açsam, baskın ...

Anlamak

1 ay oldu neredeyse bir Ayşe Arman ropörtajıydı; İstanbul' da ki gökdelenlerden ve yüksek topuklu ayakkabılardan bıkıp bir Ege kasabasına yerleşip, kızının adına bir çiftlik kurup organik ürünler satan bir kadınla yapılan ropörtaj. 80 öncesi babası Cumhuriyet Gazetesi' nde yazarmış. Ve bir sabah 8 yaşındaki kızı (şimdi çiftliğin sahibi kadın) ile birlikte evden çıkmış. Önce kızını okulu bırakacakmış, oradan da işine gidecekmiş. İki silahlı adam yaklaşmış ve bildik hikaye, babA kızının kollarında Pınarım , Pınarım diyerek gözlerine bakarak ölmüş. Ve bu adamın öldürülmesinin tek sebebi o 2 silahlı adamdan ya da onları kiralayanlardan farklı düşünmesi ve nefret etmesi. Hadi bu nefreti anladım diyeyim (mümkün değil ya) bir plan yapıldı ve gidip öldürülecek. İnsan adamın 8 yaşında ki kızının yanında olduğunu görünce vazgeçmez mi? Vazgeçmiyor ise neden? Anlamadım.... Geçenlerde United Colors Of Benetton'un UNHATE diye bir videosuna denk geldim. Farklı olan her şeyden, her...

Hangi gezegen benim burcumla ters açı yaptı?

Bu burç olaylarından fazla anlamıyorum ama şu son dönemde benim burcumla ters açıya giren bir gezegen var. Tüm elektronik cihazlarımla problem yaşıyorum. Önce tüm raporlarımı hazırladığım Acrobat Pro Extend 9 programım çöktü, sonra netbookumdan ses çıkmamaya başladı, şimdi de outlookumun yedeğini alamıyorum. Bir süredir iş yerinde habire IP çakışması yaşıyorum, yeni aldığım telefon ile aynı dili konuşmadığımız ise aşikar ve bunun gibi bir sürü şey. Bu ters açı daha ne kadar devam eder acaba?

Ilımlı islam modeli - Türkiye

Son dönemde beni bu sözden daha fazla kızdıran bir cümle var mı? Yok. Bu cümleyi her duyuşumda, alın o ılımlı islam modelini bir tarafınıza sokun diye bağırasım geliyor. Nedir arkadaşım sizin bu ılımlı islam modeliniz? Saçımızın biraz görünmesine izin mi verilecek yoksa bakışlarımız şuh diye gözlerin bile kapanması mı istenecek ? Babamız, kocamız ya da erkek kardeşimiz yanımızdayken araba kullanabilecek miyiz?  Yoksa araba kullanmak bizim neyimize mi olacak? Herkesin inancı kendine mi olacak? Yoksa o lüks içinde yüzen güya kurtarılmış bölge Dubai' de olduğu gibi Ramazan ayında oruç tutmuyorsan  ve susadıysan 50 derecenin altında ve de su içtiysen ortalık yerde, polisi ensende mi bulacaksın? Bu ılımlı islam modeli lafı da bakıyorum hep Avrupalı' nın ağzından  ve bizim Avrupa yavşağı 'aydınlarımızın' ağzından çıkıyor. Bakar mısınız bizi görmek istedikleri yere, cumhuriyetle birlikte hedeflediğimiz yeri bize asla layık görmediler beyefendiler , hep kendi istedikl...