Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

yorgunum

Biten bir yıldan mıdır nedir o kadar yorgun ve argınım ki, kolumu kaldırmaya mecalim yok, yeni bir yılın gelmesi bile beni eskisi kadar hayecanlandırmıyor. Annem derdi bayramlar çocuklara diye, ne de haklıymış, artık ne bayramlar, ne doğum günleri ne de yılbaşılar eskisi gibi heyecan yaratmıyor bende. Diğer blogları okuyorum, etrafımdaki insanlarla konuşuyorum, genel izlenimim bu 2009 kimseye iyi gelmemiş. Herkes için sanki bitişlerin, sonların, ayrılıkların yılı olmuş gibi.Herkesin kendince 2010 yılından beklentileri, yeni yıla dair umutları var. Benimse bir şey istemeye, ummaya bile mecalim yok sanki. Son dönemdeki koca ile ortak hayalimiz ise, çeyrek bilete büyük ikramiyenin çıkması. Oturup üşenmeden hesapladık, faizinin aylık getirisi 60 milyar, hayat standardımızı yükseltmek gibi hayallerimiz yok sadece sabahın köründen akşamın karanlığına kadar çalışmadan, kendimize, birbirimize, dışarıda akıp giden hayata daha çok vakit ayırabileceğimiz bir hayat hayal ediyoruz, belki bir süre h...

lades :)

Biz hani şu her evde tavuk yendiğinde, anne babanın ladese tutuştuğu bir nesiliz ve işte bu yüzden benim aklıma tavuk dendi mi illa ladeste gelir. Ladese tutuşulur ve babalar cinlikle; ev işi, iş hayatı, çocuk arasında bölünen ve kafaları dağınık anneleri 'bak bakalım senin ki mi uzun benim ki mi' diye daha 1. dakikada ladeslerdi. Her defasında mı derseniz 3 te 2 diyeyim ben size, diğerinde de yine bir şekil hep babalar ladeslerdi. Annelerin kaderiydi sanki ladeslenmek. Benim kocanın ailesinde de aynı şekilde cerayan ediyormuş bu lades meselesi ki, ne zaman piliç çevirme yesek ladese tutuşalım mı diye bir sorar, ben genelde pek oralı olmam, şimdi gelmişim işten yorgun argın, ladesi yutmayacağım diye tetikte durmayı bünye kaldırmayacak, ama iş inada da binecek, aman ne uğraşacağım. Bir kaç kez de tutuştuk ama sonuca da bağlanmadı zira hatırlamıyorum ki ben fil gibiyimdir bu konularda, büyük ihtimal ilk akşam ikimiz de ladesleyemeyince ertesi günün hayhuyunda bıraktık gitti, işte...

kızımın 2.5 yaş halleri

Bir havalara girdik ki sormayın, saçımıza toka taktırmıyoruz, o şekilsiz saçları bir o yana bir bu yana attırıp duruyoruz, yüzmüzdeki ifadeleri hiç sormayın, bir şey sorulduğunda, neden soruyorsun diye bir ifade oturuyor yüzümüze, zaten canımız isterse cevap veriyoruz... Geçenlerde denemeden aldığım (tezgahtarın oyununa geldim) ve eve gelince küçük geldiğini fark ettiğim bir gömleği değiştirmek için hep beraber mağazaya gittik, iŞlemlerde sonra kasiye ad soyad istedi benim söylememle birlikte kızım bilmiş bir eda ile biz hepimiz t..... yiz (soyadımız) dedi, kasiyer kızın yüzü görmeye değerdi. Salondaki yemek masamız artık kızımızın iş yeri, laptopımız, telefonumuz, defterimiz ve masa saatimiz duruyor, öğlen aralarında eve gittiğimde anne ben işteyim diyor, hafta başında günübirlik Ankara' ya gittim geldim, dün teyzesine internetten Ankara' ya uçak bileti alıyorum ben demiş, artık nasıl bir gözlem yeteneği ise, ben diyecek bir şey bulamadım kendisine. Hafta sonu bir arkadaşımızı...

zihnimin bana oyunları

Tam çok önemli bir denetim raporu yazarken yada bir teklif hazırlarken, gözümün önüne değişik zamanlarda gittiğim tatillerden görüntüler beliriyor ve ben işte olduğumu algılayınca bir süredir dalmış olduğumu fark ediveriyorum yüzümde kayık bir gülümseme de oluyordur eminim (ofistekiler beni o halde fark ediyor mudur acaba ? ve fark ediyorlarsa ne düşünüyorlardır). Bu görüntü bazen güzel bir sokak oluyor, bazen güzel bir bina, yada kocacımla elele yürüdüğümüz ve aylak aylak belki biraz hayran bakındığımız anlar, lezzetli bir yemek, mutlu olduğum sıcacık kareler oluyor. İçimi ılık bir şey sarıyor, bir rahatlama hali (uyuşturucu madde alındığında da benzer birşey oluyordur diye düşünüyorum), anlık bir oh dedirtiyor, havasız bir ortamda bol oksijenli bir nefes gibi geliyor. Sonra, sonra ne mi oluyor, işte olduğumun farkına varıyorum ve bu sefer yeni tatillerin hayalini kuruyorum. Buz gibi havaya inat sıcacık hayaller bunlar, şıpıdık terlikli, meltemli, güneşli.

Yazamadıkça…..

İçimde biriken bir şeyler var sanki, içten içten kemiren yükünden kurtulamadığım. Bir çok konu var aklımda evirip çevirdiğim, ama bir yere bağlayamadığım. Çok oldu olay meydana geleli ama ben atamıyorum üzerindeki etkisini, merak da ediyorum ne oldu, nasıl olsu acaba diye? Hani bir belediye otobüsüne molotof kokteyl atılmıştı ve 17 yaşında gencecik bir kızın yüzü yanmıştı, yavrucak hastanede gözünü açtığında ilk sorduğu soru, sınava girebilecek miyim ? Hayatının dönüm noktası bir yılda belli ki üniversite sınavına hazırlanıyor. Şimdi kim verecek bu kızın elinden alınan hayallerinin hesabını ? O güzelim yüzünün ne hale geldiğine mi yansın (güzelim diyorum evet çünkü her insanın bir güzelliği var) yoksa o kadar emek verdiği sınav için çalışamadan geçecek iyileşme sürecine mi yada belki de giremeyeceği sınava mı ? Bir de o yavrucağa sorun bakalım açılım onun için ne anlama geliyor? Dış dünya bunca şeyler koparken, bizim hanenin içinde bayram öncesi domuz gribi fırtınası esti, maaile do...