Ana içeriğe atla

birikenler

Ne çok şey birikti içimde ne zamandır yazmak istiyordum ama seyahatler, yoğunluk, kelimeleri biraraya getirememek bazen, engellerim vardı işte belki de benim yarattığım, ama dün uçakta kelimeler dönmeye başlayınca beynimde, yaz dedim artık yarın fırsat bul ve yaz. İyilerden başlayayım önce sonra gelsin diğerleri...

Derinimle başlayayım önce, hani yanyana yatarken ya da uzanırken o küçük ellerini, kollarını boynuma doluyorsun ya, işte o an ben huzur doluyorum, o an dünya dursa ve hep öyle kalabilsek, yanayana, senin ılık nefesin kulağımda...

Derinimin bugün okulda sunumu vardı önceden randevulaştık öğretmeniyle, babamız da katıldı, okulda yaptığı faaliyetlerden kendi seçtiklerini bize ve seyirci olarak seçtiği arkadaşlarına anlattı, nasıl da büyüyorsun hızla, öğretmeni şarkı söylemek ister misin dediğinde arkadaşlarımla beraber söylemek isterim dedi hatta biz de katıldık pazara gidelim şarkısına, arkadaşların ile geliştirdiğin ilişkilerin beni çok mutlu etti kızım, bir birey oluyorsun artık ve evimiz dışında da bir hayat kuruyorsun kendine, hayata mı karışıyorsun ne ?

Sonra hafta sonu bana söylediğin şeyler, çok hazırlıksız yakalandım, bebek nereden geliyora çalışmıştım ama sen bana çalışmadığım yerden sordun. Bana gelip anne çocuklar büyür, büyükler de yaşlanır değil mi diye sordu ? Ben de evet kızım dedim ve ardından anne ben yaşlanmaktan ve ölmekten çok korkuyorum dedi. Ben de biraz kaldıktan sonra kızım bu konu ile ilgili yapabileceğimiz bir şey yok zamanı gelince hepimiz yaşlanıp öleceğiz ama çok var diyebildim. Dün İzmir'den dönerken havalimanında bir arkadaşımla karşılaştım tesadüf aynı uçaktaymışız, konu buraya geldi bana dedi ki çok var demek belki de iyi olmamıştır, acaba onun çok kavramı ne kafasında ki ? Ah ne kadar haklı, umarım bir travma yaratmamışımdır!

Konu İzmir'e gelmişken dün İzmir'e iniş sırasında inanılmaz sis vardı, pilot birkaç hamle yaptı ama olmadı ve rotayı Bodrum' a çevirdik. Ama sonrası tam karmaşa Bodrum'a indik bir anons yok, insanlar yerinde oturuyor ama lavabo ihtiyacı olanlar var, kullanamazsınız diyorlar, uçağa merdiven yanaştırdılar ama yerinizde oturun diyorlar ama insanlar dayanamayıp indiler bu sefer otobüsler geldi bindik otobüslere öyle bekliyoruz, neden bekliyoruz dedik o zaman terminale götürelim dediler, terminal binasına gittik oradan bizi almadılari uçağa gönderdiler, uçağa bindik eşyalarınız kucağınıza alın sahipsiz bagajlar uçaktan atılacak dediler, tek bir pardesü ve çanta sahipsiz çıktı, attılar uçaktan, sonra bilin bakalım kime ait çıktı ? Kaptana !!!!. Şimdi her uçakta asabi insanlar olur değil mi hele böyle durumlarda çemkirmeyi seven, ama bu sefer herkes çok mülaimdi, hani hava şartı sonuçta yapılacak birşey yok ama kabin ekibini bir görmeliydiniz, bir surat bir asabiyet, birşey dedik sanki. Çok acemiydiler velhasıl, bu uçarken insanın başına gelebilecek aksilikler içinde en hafiflerinden biri, acaba denize falan inmek zorunda kalsak bu acemiliklerle neler yapcaklardı diye düşünmeden edemedim. 1 saat sonra İzmir'den hava açıldı diye haber geldi de gidebildik nihayetinde.

Ya ülke meselelerine ne demeli, gençler adı üstünde genç-delikanlı, protesto yapmak istiyorlar sen çareyi şehre sokmamakta -hata dövüp burnunu kırmakta, tekmeleyip düşük yapmasına sebep olmakta- buluyorsun, senin bu yaptığının iler tutar yanı yok, bir sonraki gün bunu proptesto etmek isteyen yumurta atan gençlere BEYİNSİZLER yumurtayı atacağınıza yeseniz kafanız çalışrdı demeye utanmıyorsunuz. Bu mudur siyaset yapmak, bu mudur sizin insana yaklaşımınız ?

Ankara'da içkili restoranlara baskın düzenleyip, annesinin babasının yanında olan çocuklarla ilgili tutanak tutmak da nesi ? Herşey bitti şimdi farklı yaşayan insanları fişlemeye mi başladınız? İnsan hayatı bizim için önemli deyip içki ve sigara ile ilgili akıl almaz uygulamalar yapıyorsunuz - ki ben sigara içmeyen biri olarak dumansız hava sahasını destekliyorum ama içenlerin de hakları olduğunu gözardı etmeyen uygulamalar yapılması gerektiğine inanıyorum- sonra silahla ilgili akıl almaz yasalar çıkarıyorsunuz, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu ?

Bu ülke, gençlerine geçmişte de böyle davrandı, yaşlı siyasetçiler gençlerden hep korktu, sindirmeye çalıştı. Geçenlerde bir firmaya giderken sahil yolundan tesadüf bir programa denk geldim, tam da öğrenci protestoları haberi sonrasında program Erdal Eren ile ilgiliydi hani daha 17 yaşındayken idam edebilmek için yaşı büyütülen gencecik bir fidan, ağaç yaşken eğilir sözünü alıp, ağaç yaşken kırılıra çeviren o elleri kırılasıca kararı onaylayanlar, fon müziğinde Aysel Gürel ' in yazdığı Sezen Aksu' nun söylediği son bakış, Erdal'ın ölüme giderken yaptıkları, söyledikleri, annesine ve babasına bıraktığı mektup, sadece ağlayabildim, anlayamadım 17 yaşındaki bir çocuğa/ gence bunu nasıl yapabildiler, elleri nasıl vardı...

Tüm bu harala gürelenin içinde bir de ben varım tabi, yakınımdakileri çok uzak hissettiğim zamanlar yaşıyorum, başka bir hayat varmış benim yaşamam gereken de ben onu ıskalıyorum gibi bir hissiyat var içimde, paralel evren gibi paralel hayat da var mıdır acaba?

Yorumlar

  1. canim benim, bu son hissiyat bende mutemadiyen var. bazen kendimi cok suclu hissediyorum ozellikle de cocuklardan sonra, ama elimden birsey gelmiyor. Sonra unutup gidiyorum hayat telasesiyle.. geciyor.. sonra yine geliyor.. galiba bu da hayatimizin bir parcasi. gelecegin ve bunlari yuzyuze konusacagimiz gunleri dort gozle bekliyorum..cok sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. bu hayat telasesine bazen o kadar cok kaptiriyoruz ki; mevsim mi değisti, yeni bir yil mi geldi bazen farkinda bile olmuyorum, iste o zaman diyorum iskaliyorsun, hayati iskaliyorsun...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kızıma Mektup

Bu ayki ödevlerimizden biri (geçen kış olduğu gibi yarım gün, evde sıkılmamak adına evimize yakın bir anaokuluna gidiyor kızım), anne ve babanın kızımızın sevdiğimiz yönlerini anlatacağımız bir mektup yazmak. Bu mektup arkadaşlarına okunacak, kendisi hakkındaki düşüncelerimizi arkadaşlarının yanında duymaktan mutlu olacağı vurgulanmış bu ödevi gönderirken. Anne baba olarak neler hissediyoruz, babasıyla aramızda neler konuşuyoruz onun hakkında, bunları içeren bir mektup yazmaya çalıştım, kızımıza ortak duygularımızı iletmeye çalıştım. Mektubum: Canım Kızımız, 05.06.2007 saat 22.23 te seni ilk kucağımıza aldığımızda bu minik güzeller güzeli kız gerçekten bizim kzımız mı diye sorduk birbirimize. 9 ay süren bir mucizeye şahit olmuştuk ve en büyük mucize de seni kollarımız arasına alabilmekti. O günden bu yana neredeyse 3.5 yıl geçti, bazan seni uyurken izliyoruz ve birbirimize tekrarlıyoruz şurada uyuyan melek bizim kızımız diye. Hergün şükrediyoruz sen bizimlesin, sağlıklısın ve m...

Aforizmalar- aphorisms- aphorismen

Son dönemde aklımdan geçen kısa kısa cümleler; Bilinç düzeyi olarak, kendini gelişime kapatıp yaşamaya devam etmek (buna da ne kadar yaşamak denir ise); Hindistan'da ki kast sisteminin en alt seviyesinde (bilinç olarak) yaşama gibi olmaz mı? Bir olmamışlık hissi ile kıvranıp durmak... Kızımın aldığı kararların hatalı olduğunu görüyorum, bu yanlış diyorum ama vazgeçiremiyorum. Umarım çocuğumun hayatını, kendi eliyle yaşanması zor hale getirdiğini izlemek zorunda kalan ebeveynlerden biri olmam. Ne kadar sevseniz de, anneliği bile çocuğunuzun size çizdiği sınıra kadar yapabiliyorsunuz (büyüdüklerinde)... İnsanların birbiri ile bir sebepten ötürü tanıştığını düşünüyorum. Bu yüzden eğer elimize küçük te olsa bir fırsat geçtiğinde, yardımcı olmayı esirgemeyelim. Tabi sonrasında bunu unutmak koşulu ile, beklentiler bizi zehirlemesin diye ... Egomuz bizden eylem ister ve bu yorucudur. Ama hayat eylemsiz olmanızı da istemez, eylemsizliğinizi de yorar. Madem her türlü yorulacağ...

Annelik üzerine - about to be mother - im Begriff zu sein Mutter

Dün anneler günü olunca ve sabahtan biraz da kendimle kalınca, annelik üzerine düşündüm biraz... Ben kızımızı büyütürken yapılacaklar konusunda çok ısrar eden bir anne olmadım; bir şey yemek istemiyorsa başka bir şey önerdim, giymek istemediği şeyi zorla giydirmedim (bazen hiç olmayacak yerlere, hiç olmayacak kıyafetler ile gitmek isterdi , izin vermediğim oldu), o an yemek istemez ise sonra yersin dedim, gündüz uykusunu bırakmak istediğinde zorla uyutmadım ancak akşam uyku saati konusunda disiplinli olmaya çalıştım vb. Eşim, özellikle benim yemek konusunda ısrarcı olmamamı hep eleştirdi ve yemek konusunda (aslında her konuda) ısrarcı bir anne (bu benim annemin tam tersi bir annelik) ile büyüdüğü için; yemek yediren anneyi , şefkatli anne olarak kodladığından; bana zaman zaman şefkatli bir anne olmadığımı ima etti. Şaka ile karışık lakabımı Norveçli mürebbiye yaptı. Benim görüşüme göre ise bir çocuk annesi tarafından sevildiğini biliyor ise, yemekte ısrar etmiş, etmemiş; onu öyle y...