Aşağıda ki yazı çok hoşuma gitti, dönüp tekrar tekrar okumak için bloğuma eklemek istedim.
Nefes kelimesi,” nefs” kökünden gelir.
Nefs, can, ruh ve öz kavramları ile açıklanır. Yani nefs, insanın bütün
durumları; şuuru, belleği, yargıları, anlık halleri, akılsal çalışmaları,
ahlakı, içgüdüleri, duyguları, organizmasını kaplayan bir olgudur. Kısacası,
nefs kendimiz olan her şeye işaret eder, bir farkında oluş içerir. Hal böyle
olunca nefesinin farkında olmayan kişi tüm bunlardan, yani kendinden bi haber
olmuş oluyor.
Sufiler, ” nefs – nefes”
ilişkisini şöyle kuruyorlar. Nefsin her bir anına nefes, yani soluk denir.
Gerçek bir sufi, her bir nefesinin farkında olup, “An’ın çocuğu” yani şu andan
başka bir şey olmadığı, farkındalığını mütemadiyen yaşayan demektir. Bu durumda
sufilere “nefes ehli” de denir.
Yani, insanın özünü bilebilmesi, nefsini
(kendini) tanıması için arayış çıkış noktası, ”nefesi” tanımak ve farkında
olmaktır.
Sufilere göre tüm varlık rahmanın, nefes
vermesiyle var olmuştur. Zira nefes alan kişi boğulmamak için nefes verir.
Sufiler, varlıklara “Nefesi Rahmani” (Rahmanın Nefesi) demişler ve varlığın
tümünü insan nefesine benzetmişlerdir. İnsan ve Rahmanın nefesi arasındaki
benzerlik şudur. Hak “ben gizli bir hazine idim, bilinmekliğimi istedim, ey
insan sende, hadisi uyarınca ve “ Adem, kuru çamurdan suretlenmiş balçıktan
yaratılmıştır.(Hicr-15/27, Rahman 55/4) Sonra, “Ademi düzeltip tamamladı, içine
ruhundan üfürdü.” diyerek, kendinde gizli olan, isim ve sıfatları varlık
sahasına (dünya alemine) çıkarmayı istemiştir. Hakkın onları gizliden açığa
çıkarması, insanın nefes verip, boğulmayı ve sıkıntıyı uzaklaştırmasına
benzetilmiştir. Nitekim nefes veren kimse, içinde hapsolan sıcak havayı dışarı
çıkardığında rahata kavuşur. Varlıklara, “Rahmanın nefesi” denmesinin nedeni
budur.
Sufilerin asırlardır uyguladığı, bu
“kendini bilme sanatını” öğrenerek, onların nefes tekniklerini modelleyerek
nefesimizi , dolayısıyla nefsimizi (kendimizi) tanıyabiliriz. Gelmiş geçmiş tüm
öğretiler de, aynı yolu izleyerek (nefesini tanıyarak), insan kendinde saklı
olan bu sırra vakıf olmuştur.
İşe önce doğru nefes almayı öğrenerek
başlanır. Zira bebekliğimizde, doğru nefes (diyafram nefes) almayı bilerek
doğmamıza rağmen, büyüdükçe endişe, kaygı, korku, öfke gibi olumsuz duyguları
öğrenmeye başladığımızda; nefesimizi tutmayı, karnımızdan göğsümüze taşımayı
öğrendik. Tüm olumsuz inanç kalıpları, duygular, travmalar, yaşam gücümüzün
bulunduğu yer olan, karın bölgemizde birikir. Nefes alıp vererek, bedenimize
aldığımız yaşam enerjisinin dairesel devinimini engelleyerek, fiziksel, zihinsel
ve ruhsal anlamda tıkanıklıklar meydana getirir. Bu durumda yaşam enerjisi
karın bölgemize hiç uğramaz bile. Sığ ve derin olmayan bir nefesle ancak %30
oranında oksijen alarak hayatımızı sürdürmeye çalışırız. Bu da hayat
kalitemizin % 30 olduğu anlamına gelir. Yani ”az nefes”, “az hayat”. Hayatımızı
dolu dolu tam porsiyon yaşamak varken, neden çeyrek porsiyon bir hayatı tercih
edelim?
Doğru nefes ile birleşen sufi nefes
meditasyonu ile beden sağlığımız düzelebilir, zihinsel ve duygusal anlamda
gelişebilir, ruhsal olarak ise gerçekten sahip olduğumuz kimliğimize
dönebiliriz.
Yorumlar
Yorum Gönder