Mart ayında planladığımız, Haziran başında sağlık sorunuyla şok olup doktorumuzun gidin gelin öyle yapabiliriz sorun olmaz demesiyle ertelemediğimiz ve kızımıza da ameliyat öncesi moral olur dediğimiz 1 haftalık Paris seyahatimiz oldu. Bu sefer bize ikizleri olan (biri kız diğeri erkek) arkadaşlarımız da katıldı ve 1 haftalık, eğlenceli, yorucu, bol gürültülü, kaotik ama kesinlikle unutamayacağımız bir seyahat gerçekleşti.
Okulların kapandığı günün ertesinde sabah uçuşuyla Paris' e vardık. Apart tarzında bir otelde konakladık. Mutfağında bulunan mikrodalga sayesinde ne istersek pişirdik ve yedik. Apartımızın camı binaların arasında oluşturulan küçük bahçeye bakıyordu.
Apartmanların kendi bahçesinden ziyade böyle gizli bahçeler ağırlıktaydı. Gezi olaylarının devam ettiği günlerde gittiğimiz için elimizde olmadan yeşil alanları kıyasladık. Ne kadar çok ağaç, park ve ormanlık alan olduğunu görse yöneticilerimiz sanırım, 2.8 milyar ağaç diktik demeye utanırlardı. Fakat dikkatimi çeken bir şey oldu bizde biliyorsunuz çocuk oyun parkı bolluğu var, Paris'te bir tane bile denk gelmedim desem ? Fransızlar pek çocuk yapmıyor sanırım, yanında çocuklarını gördüğüm Fransızlar ağırlıklı olarak göçmen olanlardı.
Çarşamba günü öğle saatlerine kadar Paris' te kaldık bu süreçte, Louvre (kendisini gezmek için bile sadece 1 hafta gerekir sanırım ama biz çocukları sıkmadan ve yormadan hızlı bir turla tamamladık ) , Champ Elysee, Montmarte, Seine Nehri Turu, Eyfel Kulesi, Moulin Rouge ve Versay Bahçelerine gittik.
Havası gerçekten çok dengesizdi, sabah sağanak bir yağmura uyanıp, öğlen saatlerinde sıcaktan yanıp, akşamları da donmayı başardık hep birlikte. Hani hep denir ya Fransızlar, İngilizce bilseler de konuşamazlar ve yardım etmezler, bana bu snoblukları kırılmış gibi geldi çünkü İngilizce sorduğumuz sorulara hep cevap alabildik. Belki de Avrupa' da devam eden kriz, turizmin önemli bir gelir kaynağı olduğu gerçeğini kafalarına vuruvermiştir.
Büyük Avrupa şehirlerinin çoğu gibi pahalıydı ve evet orada da trafik vardı, bu trafik sanırım büyük şehirlerin vazgeçilmez bir gerçeği. Normalde 15-20 dakikada varılabilecek Disneyland' a trafikten dolayı 1 saatte gidebildik ve Çarşamba öğle saatleriydi ve bu trafik toplu taşıma çok yoğun kullanıldığı halde böyleydi. Metro ağı evet çok genişti fakat oldukça kirliydi. Ben tramvay ve trenlerini daha çok beğendim.
Paris'ten sonra Disneyland' a geçtik. Disneyland' ı seyahatin ikinci aşamasına bırakmamızın sebebi, çocukları oradan alıp Paris' te turistik gezi yapmanın olmayacağını başka tecrübeler ile tahmin etmiş olmamızdır. Çok da doğru bir karar verdiğimizi gördük. Ateş topları onca yorgunluğa bana mısın demediler. Ne enerji oluyor bu çocuklarda anlamak mümkün değil. Esas mevsiminin Temmuz- Ağustos olduğunu söylediler. Biz Haziran' da gittiğimiz halde o ne sıraydı öyle. Disneyland benim kafama Waitingland olarak kazındı desem abartı olmaz. 5-10 dakikalık eğlence için 60-65 dakikaya varan beklemeler olabiliyor ve insanın beli kanadı ayrılıyor, oturma potansiyeli gördüğünüz an elinizde değil ayaklar o tarafa doğru seyirtiyor onca ayakta beklemenin arkasından.
Ama adamlar yapmış :).
Sadece çocuklar düşünülmemiş, o çocukları getiren anne babalara yönelik te harika oyuncaklar var. İnsanın kalbi, tansiyonu, şekeri çıkmadan gidip o oyuncaklara bir binmeli. Ama çocukları 6 yaşını doldurmadan götürmemeli çünkü 6 yaştan önce bir şey anlaması ve hatırlaması zor. Tabi içeride ki mağaza tuzaklarından da bahsetmek gerekiyor, bir tanesine girmeye görün o girdaba kapılmamak çok zor, aman dikkat.
Disneyland' ın içerisinde konseptli oteller bulunuyor. Bizim kaldığımız otel vahşi batı konseptliydi. Paris' teyken gönlümüze göre kahvaltı edebildik ancak Disneyland da otelde kaldığımız için otelin kahvaltısına talim ettik. Çocukların tek yiyebildiği mısır gevreği ve sütken biz de ekmek, peynir ve sallama çay bulduğumuza duacı olduk. Onca para kazanıyorlar buna rağmen oteli biraz bakımsız buldum ancak otel yerleşkesinin içinden geçen nehir kolu eşsiz bir manzara sağlamıştı.
Cumartesiye kadar da Disneyland'a kalıp akşamına İsbanbul' a döndük. Yorucu bir tatil oldu, hatta yorgunluğumuzu döndükten sonra 1 hafta da atabildik. Yenilen içilen unutuldu ancak geriye kalan fotoğraf ve anılar yanımıza kar kaldı.
Okulların kapandığı günün ertesinde sabah uçuşuyla Paris' e vardık. Apart tarzında bir otelde konakladık. Mutfağında bulunan mikrodalga sayesinde ne istersek pişirdik ve yedik. Apartımızın camı binaların arasında oluşturulan küçük bahçeye bakıyordu.
Apartmanların kendi bahçesinden ziyade böyle gizli bahçeler ağırlıktaydı. Gezi olaylarının devam ettiği günlerde gittiğimiz için elimizde olmadan yeşil alanları kıyasladık. Ne kadar çok ağaç, park ve ormanlık alan olduğunu görse yöneticilerimiz sanırım, 2.8 milyar ağaç diktik demeye utanırlardı. Fakat dikkatimi çeken bir şey oldu bizde biliyorsunuz çocuk oyun parkı bolluğu var, Paris'te bir tane bile denk gelmedim desem ? Fransızlar pek çocuk yapmıyor sanırım, yanında çocuklarını gördüğüm Fransızlar ağırlıklı olarak göçmen olanlardı.
Çarşamba günü öğle saatlerine kadar Paris' te kaldık bu süreçte, Louvre (kendisini gezmek için bile sadece 1 hafta gerekir sanırım ama biz çocukları sıkmadan ve yormadan hızlı bir turla tamamladık ) , Champ Elysee, Montmarte, Seine Nehri Turu, Eyfel Kulesi, Moulin Rouge ve Versay Bahçelerine gittik.
Havası gerçekten çok dengesizdi, sabah sağanak bir yağmura uyanıp, öğlen saatlerinde sıcaktan yanıp, akşamları da donmayı başardık hep birlikte. Hani hep denir ya Fransızlar, İngilizce bilseler de konuşamazlar ve yardım etmezler, bana bu snoblukları kırılmış gibi geldi çünkü İngilizce sorduğumuz sorulara hep cevap alabildik. Belki de Avrupa' da devam eden kriz, turizmin önemli bir gelir kaynağı olduğu gerçeğini kafalarına vuruvermiştir.
Büyük Avrupa şehirlerinin çoğu gibi pahalıydı ve evet orada da trafik vardı, bu trafik sanırım büyük şehirlerin vazgeçilmez bir gerçeği. Normalde 15-20 dakikada varılabilecek Disneyland' a trafikten dolayı 1 saatte gidebildik ve Çarşamba öğle saatleriydi ve bu trafik toplu taşıma çok yoğun kullanıldığı halde böyleydi. Metro ağı evet çok genişti fakat oldukça kirliydi. Ben tramvay ve trenlerini daha çok beğendim.
Paris'ten sonra Disneyland' a geçtik. Disneyland' ı seyahatin ikinci aşamasına bırakmamızın sebebi, çocukları oradan alıp Paris' te turistik gezi yapmanın olmayacağını başka tecrübeler ile tahmin etmiş olmamızdır. Çok da doğru bir karar verdiğimizi gördük. Ateş topları onca yorgunluğa bana mısın demediler. Ne enerji oluyor bu çocuklarda anlamak mümkün değil. Esas mevsiminin Temmuz- Ağustos olduğunu söylediler. Biz Haziran' da gittiğimiz halde o ne sıraydı öyle. Disneyland benim kafama Waitingland olarak kazındı desem abartı olmaz. 5-10 dakikalık eğlence için 60-65 dakikaya varan beklemeler olabiliyor ve insanın beli kanadı ayrılıyor, oturma potansiyeli gördüğünüz an elinizde değil ayaklar o tarafa doğru seyirtiyor onca ayakta beklemenin arkasından.
Ama adamlar yapmış :).
Sadece çocuklar düşünülmemiş, o çocukları getiren anne babalara yönelik te harika oyuncaklar var. İnsanın kalbi, tansiyonu, şekeri çıkmadan gidip o oyuncaklara bir binmeli. Ama çocukları 6 yaşını doldurmadan götürmemeli çünkü 6 yaştan önce bir şey anlaması ve hatırlaması zor. Tabi içeride ki mağaza tuzaklarından da bahsetmek gerekiyor, bir tanesine girmeye görün o girdaba kapılmamak çok zor, aman dikkat.
Disneyland' ın içerisinde konseptli oteller bulunuyor. Bizim kaldığımız otel vahşi batı konseptliydi. Paris' teyken gönlümüze göre kahvaltı edebildik ancak Disneyland da otelde kaldığımız için otelin kahvaltısına talim ettik. Çocukların tek yiyebildiği mısır gevreği ve sütken biz de ekmek, peynir ve sallama çay bulduğumuza duacı olduk. Onca para kazanıyorlar buna rağmen oteli biraz bakımsız buldum ancak otel yerleşkesinin içinden geçen nehir kolu eşsiz bir manzara sağlamıştı.
Cumartesiye kadar da Disneyland'a kalıp akşamına İsbanbul' a döndük. Yorucu bir tatil oldu, hatta yorgunluğumuzu döndükten sonra 1 hafta da atabildik. Yenilen içilen unutuldu ancak geriye kalan fotoğraf ve anılar yanımıza kar kaldı.
Yorumlar
Yorum Gönder