Neden Chaplin ?
http://www.kadrajsinema.com/ ' dan alınmıştır. Gördüğüm kadarı ile Aziz Er imzalı bu yazı 03.06.2014 tarihinde yayınlanmıştır. Öyle güzel bir yazı ki kaybetmek istemediğim için buraya kopyaladım. Yazanın eline sağlık.
Sinemaya sesin henüz gelmediği yıllarda insanlar sinemayı bir sokak eğlencesi olarak görüyor entelektüeller ve eleştirmenlerse tam olarak kavrayamadıkları bu dalın sanat olup olmadığını tartışıyordu.
Oysa 22 Mart 1985 te ilk filmlerinin sunumunu kardeşiyle beraber yapan Louis Lumiere sinema için sinema fotoğraf sanatının bir dalı değildir diyerek sinemanın alacağı yolu ve büyüdükçe atacağı adımların habercisi olmuştur.

İki dünya savaşının arasında popüler olan Slapstick (fiziksel komedi) sinemada sesin olmadığı dönemlerde sinemaya büyük yıldızlar kazandırmış ve sektörün oluşmasını sağlamıştır.
Bu yıldızların ortak özellikleri vodvil ve tiyatro geleneğinden gelmeleri, bir çoğunun müzikhollerde çalışmış olmasıdır.
Sesli yapımlara kadar, filme fiziksel komedi hakim olmuştur. Bu dalın en iyileri özel efektler, karmaşık kurgu teknikleri ince ve estetik anlatımlarıyla sinemanın sanat olduğunu eleştirmen ve filmi küçümseyen bir kısım entelektüele kanıtlamaya başlar.
Fiziksel komedinin yaratıcısı için Mack Sennet adını verebiliriz. İtalyan Commedia dell`arte ilkesine göre çekilmiş beş yüzden fazla kısa filmi olan Sennet İlk dönemin başarılı yıldızlarındandır. Bu dönemlerde onun açtığı yoldan yürüyen isimlerden Buster keaton ifadesiz bir yüz,taş gibi bir suratla insanları daha fazla güldürebildiğini fark etmiş. Ve önemini hala koruyan Sherlock Jr, The General, The Navigator, One Week, gibi başarılı filmler çekmiştir.

Bir filminin çekimleri sırasında (Haunted Spooks) sağ elinin baş parmağı ve işaret parmağını kaybetmesine rağmen filmlerinde ki tırmanış sahnelerini kendisi çekecek kadar cesur ve yetenekli olan Harold Lloyd yine kendisi gibi azimli ve becerikli bir karakteri Glasses Character` i yaratmıştır. En ünlü filmi Safety Last `da bir gökdelenin tepesinde ki saatin yelkovanına tutunmuş halde ki görüntüsü sinema tarihinin en unutulmaz karelerinden biridir.
Sinema daha ilk yıllarında bir daha kolay kolay yan yana gelemeyecek kadar güzel bir ikilide tanımıştır. Fiziksel komedinin popülerliğinin başında cılız Laurel ve gürbüz Hardy ikilisi Sons of the desert , Way Out West gibi popüler olan 106 filmde beraber oynamışlardır.

Filmin ilk yıllarında uluslararası başarılarda yakalayan tüm bu önemli yönetmen ve oyuncular 1960 yılında sinemayla ilgili araştırmaların artması ve geçmişten beslenmek amaçlı yapılan geriye dönüşlere kadar unutulmuşlar izleyicilerin hafızalarından silinmişlerdir.
Aralarından yalnızca biri hiçbir zaman unutulmamış ve değeri hep bilinmiş, fiziksel komedinin en tanınanı olmuş eleştirmenlerce el üstünde tutulan filmler yapmış, büyük yönetmenlere ilham kaynağı olmuş hayata bakış açısı ve filmlerinde ki üslubuyla farkını ortaya koyabilmiştir. Chaplin yaşamla olan uyumsuzluğuna ve toplumun kendisini dışarda bırakmasına itiraz eder.

Melon şapkası, büyük ayakkabıları, kendine has yürüyüşü, bastonu, fırça bıyıkları, dar ceketiyle yüzyıllar geçse de Şarlo etkisini ilk gün ki gibi koruyabilmektedir. Peki nedir Şarlo`yu farklı yapan, diğerlerinden ayırıp onu özel kılan. Charlie Chaplin dahi bir palyaço mu yoksa büyük bir sinemacı mıdır. Nedir onu film tarihinin unutulmaz figürü yapan.
ÇOCUKLUK YILLARININ SİNEMASINA ETKİSİ
Charlie Chaplin 1889 Nisanında Londra `da doğduğunda annesi Hannah ve babası Charles müzikhol oyunculuğu yapıyordu. Daha beş yaşındayken annesinin yanında küçük bir rol almıştı.1900 yılına gelindiğinde üvey kardeşi Charlie`ye Londra hipodromunda Cinderella adlı bir oyunda iş buldu.1906 yılında ise ilk düzenli rolü olan Sherlock Holmes`ta gazeteci çocuğu oynadı.
Charlie`nin alkolik oyuncu babası daha o on iki yaşındayken ölmüştür.Akıl sağlığı yerinde olmayan annesinin de hastaneye yatırılmasından sonra Charlie için zor ama onu başarıya götürecek zamanlar başlamıştır.Uzun süre polisinde kendisini alıkoyabileceğinden ürkmüş, anılarında bu zamanlardan bahsederken tıpkı Kensington Road duvarlarının dibinde yaşamını sürdüren ve toplumun alt kesimlerinde yaşayan bir dilenciydim diye söz etmiştir. Bu dönemde ki açlık ve yoksulluk onun içine kapanmasını sağlamış fakat bir yandan da hayatta olması ve toplumun içine karışma isteğini hep canlı tutmuştur. Şarlo karakterinin temellerinin bu dönemde atıldığını söyleyebiliriz. Çünkü Şarlo aç bir karakterdir ve açlığı en iyi anlatacak insan mutlaka açlığı sonuna kadar yaşamış olandır.
1921 yılında ki “The kid” filminde annesi ve babasını kaybettikten sonra ki yaşadığı korkuyu izleyicilere hissettirebilmiştir. Charlie sokakta bulduğu bir çocuğu hiç istemese de evine getirmek zorunda kalmıştır. Bu misafirlik uzadıkça uzar ve Charlie küçük çocuğa Jack adını verir. Jack büyür ve bir gün hastalanır. Eve gelen doktor tarafından gerçek babası olmadığı anlaşılınca Jack yetimhaneye gönderilme ve Charlie`den ayrılma korkusu yaşamaya başlar. Bu filmde Chaplin çocukluğunda yaşadığı yetimhane korkusunu beyaz perdeye taşımıştır.

Charlie çocukluğunda ailesiyle yaşadığı sorunlar babasının alkolik olması, annesinin akıl hastası olması gibi nedenlerden dolayı iletişim sorunlarıyla karşılaşmıştır. Ailesiyle arası iyi olmayan Charlie dış dünyayla da kolay kolay anlaşamaz. Bu onun içe kapanmasına neden olur.
Bettelheim`e göre içe kapanık çocuk ,çevresinde ki nesnelerden daha az ürkmekte ve dolayısıyla onlar üzerinde etkili olabilmektedir. Varlığını tehdit eder gibi görünen şeyler nesneler değil insanlardır çünkü. Bununla birlikte nesneleri beklenilenden farklı biçimde kullanırlar.
Şarlo karakterinin de nesnelerle bitmek bilmeyen savaşı ve onları kullanım alanlarından farklı kullanması aslında Charlie nin çocukluğunda içe kapanık olmasından kaynaklanmaktadır diyebiliriz. Chaplin sinemasında da komik olan en önemli öğelerden biride zaten budur. Şarlo ne zaman onları kendileri gibi kullanmaya kalksa başına iş açar.
A Day`s Pleasure (Bir eğlence günü) filminde eski Ford`un motoru ne zaman kapısını açsa duruverir. A Dog `s Life filminde açılır kapanır yatak üstüne uzanmasını engellemek için ona bir sürü numara yapar. Ama bazen de nesneler ona sonsuz bir saygıyla itaat eder. Demir sobayla adam dövebilir. Bir abajur yardımıyla düşmanlarından gizlenebilir. Bir gömleği örtü, kollarını peçete olarak kullanabilir. Yani nesneler ona kendileri olduklarında değil, Charlie onlara yeni bir kimlik kazandırdığında ona yaşamında kolaylık sağlarlar.
Chaplin ailesinden başlayarak küçüklüğünden itibaren müzikhol ekolünden yetişmiş olsa da sinemaya adım attığı ilk andan itibaren kabalık ve seyircinin eğlenceli vakit geçirmesi için harcanan zamana karşı çıkıp en ince zevkli izleyiciye bile hitap etmeyi başarmıştır. Sinemasının temellerini atarken yalın ve anlaşılır olma çabasının yanında bazen de insanların bir on saniye sonra gülmesine neden olacak kadar zekice komediler yaratmaktır hedefi.
Dolayısıyla onun sinemasını beyaz perdede görme fırsatına sahip olan ilk izleyicilerde olduğu gibi bugün de onu izleyen insanların filmlerinde, gösterdikleri tepkiler izleyiciden izleyiciye farklılık göstermektedir.
Şarlo`nun rutin günlerinden birinde yaptığı bir sakarlığa gülen izleyiciyle “The Great Dictator” filminde ki diktatörün küreyle dans sahnesine gülen ve beğenen izleyicinin de aynı olduğunu söyleyemeyiz.
İLK YILLARI
Charlie ailesinin sorunları nedeniyle sağlıklı bir çocuk geçiremezken annesi Hannah`ın tam olarak tedavi olamayıp ikinci kez rehabilitasyon merkezine götürülmesinin ardından babalarının da hayatta olmayışı nedeniyle üvey kardeşiyle beraber kötü koşullarıyla tanınan halk arasında genel olarak workhouse olarak bilinen yetimhaneye gönderildiler.
Sydney ve Charlie bu dönemde köklerine dönerek tiyatrolarda ve müzikhollerde çalışmaya başladılar. Sydney Chaplin`in dönemin ünlü kumpanyası Fred Karno `ya katılmasının ardından Chaplin de 1908 de onun peşinden bu topluluğa katılmayı başarmıştır. Chaplin 1910 yılından sonra toplulukla beraber uzun Amerika turnelerine başladı.1913 te bir gösteri sırasında Mack Senett` ın dikkatini çekince onun “olmasıyla sennet tarafından kuşkuyla karşılanmış ama başarısıyla yerini sağlamlaştırmıştır.
Kid Auto Races in Venice(1914) adında ki kısa filmi çektiğinde bol pantolonu, dar ceketi, melon şapkası , kocaman ayakkabılarının içinde sinema tarihinin ilk yıldızı olup sinemada bir çok ilke imza atacağının ve kuşkusuz sinemanın unutulmaz figürlerinden birini hatta en unutulmazını yaratacağından habersizdi. Bu ekiple beraber 34 kısa film çekti. Bu filmler boyunca fiziksel komedide kendini geliştirdi. Mack Senett`ın ekibinde başarılı işler yapsa da aldığı ücreti yeterli bulmayıp Essenay şirketine geçti. Daha sonra kardeşini de yanına Chaplin Mutual film şirketiyle 12 filmlik bir anlaşma yaptı.Daha sonra Mutual film şirketinde ki zamanlarının en güzel zamanlar olduğunu söylemiştir. Bu dönemde ki filmleri sinemanın etkili komedileri arasına girmiştir. Bu dönemlerde Charlie kendi film şirketini kurmak için harekete geçti. Bu ara dönemde “A dog s Life” “The Bond” gibi savaş komedilerini çekti. Günden güne daha popüler olan Charlie , Mary Pickford, Dougles Fairbanks,D.W Griffith ile United Artists şirketine ortak oldu. Şirket oyunculara ve emeği geçenlere adil bir şekilde ödemelerini yapıyor. Ücretler yöneticiler ve oyuncular arasında paylaştırılıyor. Oyuncuların hakları gözetiliyordu. Kendi finansmanına sahipti. Böylece Hollywood da bugünkü tarzda ilk film şirketi kurulmuş oluyordu. Charlie Chaplin artık ünlü olduğu kadar bağımsız bir sinemacıydı, ve kendi kendini geliştirecek yapmak istediklerini daha özgürce yapacaktı.
THE KİD (1921)
1921 yılında dönemin ünlü çocuk oyuncusu Jackie Coogan yumurcak rolünde The Kid filminde Chaplin e eşlik etti. Bu film için Chaplin`in önceki filmlerinde hissettirdiği duygusallığın dozunu arttırdığını söyleyebiliriz. Film elinde bebek olan bir kadının hastaneden yalnız bir şekilde çıkmasıyla başlar. Hemen arkasından İsa`nın sırtında çarmıhıyla yürümesini görürüz. Filmde ki bu anı Meryem `e yapılmış bir gönderme olduğunu düşünebiliriz. Babasız İsa`nın, sırtında çarmıhıyla yaşama kararlılığı, babası kim olduğu belli olmayan John ` un annesi tarafından sokağa bırakılmasıyla benzerlik göstermektedir. Çocuğun babası ortada yoktur tıpkı İsa ` nın babasının ortada olmadığı gibi.
Daha sonra Şarlo`yu sabah yürüyüşünde görürüz o yine açtır serseridir harap bir evde oturmaktadır. Ama gayet kendinden emin bir şekilde elinde bastonuyla yürümektedir. Ve o dönem için hatta günümüzde de soylu ya da güçlü, özel zevkleri olan insanların kullandığı bir nesneyi tabakayı çıkartır. İçinde beş altı tane izmarit vardır. İçlerinden en içilebilir olanı alır. Bu filmin hemen başında Şarlo`nun güzel ve iyi yaşama isteğini toplumun dışına itilmesine rağmen ısrarla onlardan biri gibi davranmaya çalışmasını görebiliriz. Annesi tarafından sokağa bırakılan Jack`i yanına alan Şarlo`nun nesnelerle olan diyaloğunu ve yaratıcılığını görürüz. Bebeğe hiç te kötü olmayan bir beşik ve çaydanlıktan biberon yapar. Daha sonra sandalyenin ortasını delerek onun tuvalet sorununu da gidermeyi akıl eder.
Camcılık yapan Şarlo daha sonra hem ülkemizde hem de dünyada çok kere tekrarı yapılacak camcılık oyununu Jack`le beraber sergiler. Jack taş atıp evin camını kırarken ordan tesadüfen geçiyormuş izlenimi veren Şarlo işi kapacaktır. İlerleyen sahnelerden birisinde Şarlo Jack`in hazırladığı kahvaltı masasına oturacak ve yemeği tıpkı zengin ve soylu insanların yediği gibi çatal bıçak kullanarak , yemeği estetik bir bir biçimde ciddiye alarak yiyecektir. Şüpehesiz Şarlo sinema tarihinin en kibar ve en centilmen serseri yoksuludur, görgü kurallarını ciddiye alır ama beceremez. Tıpkı onların yaptığı gibi yemek yemeden önce dua edecektir. Şarlo `nun bu sahnede jack,`le beraber dua etmesi yalnızca daha iyi hayat yaşayanların ve toplumun içinde olan insanlara özenmesinden kaynaklanmaktadır. Şarlo için kutsal değerlerin bir önemi yoktur . Filmin ilerleyen dakikalarında Jack yetimhaneye gidecektir. Tıpkı küçük Charlie`nin gitmek istemeyip karşı koyduğu gibi oda karşı koymaya çalışır. Şarlo` da Jack` i almaya gelenlere karşı çıkar. Bu sahnenin de kendi çocukluğuna yapılmış bir gönderme olduğunu söyleyebiliriz. Filmin yalnız ve aç insanların hayatının anlatıldığı fakir mahallelerde geçmesi de onun anlatımını kolaylaştırmıştır. Filmin son sahnelerinde Şarlo`nun fakir mahallesinde uyuyakalması ve gördüğü rüyada herkesin melek olması Şarlo için mutluluğun nerede olduğunun göstergesiyken , o sahnelerde Chaplin in uçması da o dönem için izleyicileri şaşırtmış ve bir ilk olmuştur.
The Kid filmiyle Chaplin aile kavramının insanlarda ki yanılgısını değiştirmeğe gayret etmiş, ve bunu yaparken de çocukluğundan beslenmiş ,anne ve babanın tam olarak ne ifade ettiği sorusunun cevabını bulmaya çalışmıştır. Chaplin`in bu filmi defalarca kez uyarlanmış tekrar tekrar çekilmiştir. Ama hiç birinin aynı etkiyi yakaladığını söyleyemeyiz.
THE GOLD RUSH(1925)
1925 yılında Charlie ikinci uzun metrajını The Gold Rush (Altına Hücum)`u çekmiştir. Bu filmde Amerikan rüyasını şiddetle eleştirir. O dönem Amerika`ya gelen insanlara vaat edilen hayallerin, gerçekçi olmadığını aksine insanları tehlikeye attığını ve altın aramak için dünyanın her yerinden Alaska`ya Kaliforniya`ya akın eden insanların açlıkla karşılaşacağını kendine has üslubuyla anlatmıştır.

Filmde Şarlo altın aramak için Alaska`ya gider. Fırtınanın kopmasıyla kendisini bir dağ kulübesinde bulur. İçeride ki iki adamla kulübede kalıp kalmama mücadelesi verir tabii ki o bu mücadelede kazananın tarafındadır ve onun dostudur. Üç altın avcısı kulübede kalırlar bir süre sonra açlık başlar.
Ve aralarından kâğıt çekip küçük kâğıdı çekeni dışarıya gönderirler. Daha sonra evde kalan ikilinin açlıkla imtihanını görürüz. Şükran gününde Şarlo nun ayakkabısının tekini çıkartıp pişirmesi hatta suyunu da üzerine dökmesi sinema tarihinin en ünlü sahnelerindendir. Bu sahnede sadece açlığa değil yemek yemenin verdiği hazza da özlem duyan insanların bir anını sahnelemiştir. Rudolf Arnehim filmde ki bu sahnede Chaplin ´in ayakkabı bağını makarna gibi yemesi için, sinema sanatının başarıyla kullanıldığı ender sahnelerden biri olduğunu söylemiştir. Bir süre sonra yine acıkan arkadaşı Şarlo´yu tavuk gibi görmeye başlar. Bu sahnede kült haline gelmiş çizgi filmlerden, karikatürlere, başka filmlerde tekrar edilmiştir. Chaplin´ i kısa süre sonra elinde silahıyla görürüz arkadaşından korunmak için önlem almıştır ama sonuçta silahı ona sıkamaz. Çünkü Chaplin dolayısıyla Şarlo dışarıdan gelen hareketlere karşı yalnızca kendini savunacaktır.. Attığı birkaç küçük tekme dışında. Ki o tekmeleri atarken bile büyük bir utançla kafasını başka yere doğru çevirir ve asla onlara önden vurmaz. Bunların dışında hep savunmadadır. Nesneleri kendi yanına çeker. Yine bu filmde diğer iki arkadaşı boğuşurken o masanın altına saklanıp kendisini gizler. Ve o masayla hareket eder. Ve yalnızca saklanır, kendini korur. Şarlo ´ da savunma mekanizması oldukça gelişmiştir.
George´ yle karşılaştığı bar sahnesinde George ´yle dans ederken pantolonun bağı çözülür , yanlışlıkla arkasında ki masaya bağlı olan köpeğin boyunun ki ipi kendi pantolununun ipine bağlar. Ve ortaya o ünlü köpek eşliğinde dans sahnesi çıkar. Bu sahnede nesneyi kendi anlamında kullanacakken nesne ona bir oyun yapmıştır. Filmin devamında George Şarlo´ nun evine arkadaşlarıyla misafir olarak gider. Orada tam evden ayrılmışken George eve tekrar döner. Bu arada yılbaşı yemeği için söz almış Şarlo mutluluktan duvara yumruk atar , yastığı parçalar ve tüğler havada uçuşmaya başlar bu sahne için sinemanın o dönemde ki en çarpıcı görselliğe sahip sahnesi diyebiliriz. Chaplin ´i sıradan bir fiziksel komedi yıldızından ayıranda işte budur. George’nin arkadan gelip onu bu halde izlemesi tüylerin Chaplin`in coşkusuna ayak uydurup dans edercesine havada uçuşması filmin duygusal yönünü bir anda ağırlaştırmaktadır. Zaten bir anlık güldürüden ani bir duygusallığa dönüş yapabilmesi Chaplin sinemasının vazgeçilmez öğelerindendir. Altına Hücum´un son sahnelerinde fırtınadan dolayı evin yamaçtan aşağıya doğru sallanması da o zaman ki film teknolojisi için başarılı bir karedir. Ayrıca Şarlo`nun bu hikaye de bulduğu altın George olmuştur.
The Gold Rush Amerika`yı sert bir biçimde eleştiren ilk filmlerdendir. Senaryosu ve kurgusuyla döneminin oldukça ilerisinde bir başyapıt olduğunu söyleyebiliriz. Filmi o dönem için bazı eleştirmenler komünizm propagandası yapmakla suçlamıştır. Aslında bu filmde Charlie ne kadar hümanist olduğunu izleyicilere göstermiştir. İnsanı ve insan sevgisini her şeyin üstünde tutan yarattığı karakterde filmin sonunda aradığı altının sevgi olduğunu anlayacaktır. Filmden geriye her zaman ki gibi klasikleşmiş ünlü sahneler kalmıştır. Filmin yapımı 14 ayda 650.000 dolar harcanarak tamamlanmıştı. Bu o zaman için rekor bir ücretti. Charlie bir palyaçodan çok daha fazlası olduğunu iyiden iyiye göstermeye başlamıştır. Yaptığı şey tamda sinemanın kendisiydi. Sinemanın henüz emeklediği yıllarda ileriye sinema tarihinin besleneceği bir miras bırakıyordu.
MODERN TİMES (1936)
Chaplin´in kabullenmemesine rağmen artık sesin sinemaya girmiş olması Chaplin´i zor duruma sokmuştur. Chaplin sesinin duyulmamasını istememektedir ve bu filmde bunun çözümünü şarkı söyleyerek bulmuştur. Modern times Chaplin´in The Kid ´ten itibaren yavaş yavaş hissettirdiği sistem eleştirilerini bu filmle su yüzüne çıkmıştır. Filmin henüz açılışında bir hayvan sürüsü görürüz ve hemen arkasından fabrikaya vardiyalarına giden işçileri. Chaplin fabrikada çalışan bir işçidir. Öylesine çalışmaktadır ki molalarda bile istemsizce robot gibi işini yapmaya devam eder ve oyunculuğuyla insanın mekanikleşmesini somutlaştırır. Filmin hemen başında Charlie çalıştığı bant üzerinde ki yüksek hıza dayanamaz ve aşağıya düşer. Burada ki sahnede teknolojinin insana değil insanın teknolojiye hizmet ettiğini görürüz. Öyle ki insan Charlie, makinenin dişlileri arasına sıkışıp kalmıştır.

Daha sonra aynı sahneyi şefinin de makinenin arasına sıkışıp yemek yemeye çalıştığı sahnede görebiliriz. Charlie ne zaman dinlenmeye kalksa her yerden onları gören ve bütün işçileri her yerden uyaran patronun tanrılaştırılmıştır. Bir gün fabrikaya gelen mucit zamandan tasarruf etmek için patrona Bellows besleme makinesini önerir. Bu makine işçilere yemeklerini hızlı bir şekilde yedirecek ve onları daha çok çalıştıracaktır. Bellows un sloganı da çok ilgi çekicidir. Yemek için iş durmayacak, rakip firmalardan üstün olacaksınız. Yemek için Chaplin seçilir. Makine işçinin hareketini kısıtlayıcı kayışlar ve hareketsiz bırakan sistemiyle biraz ürkütücüdür. Charlie çekinerek makinenin başına gelir. Charlie makine tarafından yavaş yavaş beslenmeye başlar öyle ki Charlie her lokmadan sonra ağzının silinmesinden keyif bile alır . Ama daha sonra makine hata verir. Mısır yiyen Charlie zor durumda kalır. Mısır taneleri etrafa saçılır. Charlie makine tarafından adeta hırpalanır. Ekonomik sıkıntı içinde ki Amerika halkı zor günler geçirmektedir. Charlie de diğer insanlar gibi işten çıkar işe girer. Kendi gibi serseri bir sokak kızı bulup yoluna onunla devam eder.
Bu filmde anlatılan rasyonel dünyanın her zaman olumlu sonuçlar doğurmayacağı postmodern eleştirinin de ana temalarından biridir. Makinelerin insana değil insanın makineye hizmet etmesi postmodernizm´ ide oldukça ilgilendiren bir konudur.
İşin sinema tarafındaysa Charlie ` nin iyiden iyiye hissettirdiği insanı değerler bazı insanlar tarafından yanlış yöne çekilmiştir. Charlie polise jopla vurup daha sonrasında kaçtığı sahne için yine komünist eleştirileri almıştır. Charlie için Şarlo karakterinin bilinçsizliğinin arkasına saklanıp hem kutsal olanla hem de siyasi olanla özgürce güldürü unsurları içeren ve onları şiddetle eleştiren filmler yaptığını söyleyebiliriz. Şarlo bilinçsiz bir karakterdir. Onun için sadece o an vardır. Nasıl ki dua ettiğinde yalnızca sıradan olup, toplumun içine karışmak niyetindeyse işin siyasi tarafında da onu herhangi bir tarafta göremeyiz. Kızın elinden düşürdüğü bayrağının anlamını bile bilmeyen Şarlo kıza seslenirken kendini kalabalığın önünde bulur hepsi o kadardır.
Hem bu filmde hem de diğer filmlerinde Şarlo için zenginin ya da fakirin yanında olduğunu söyleyemeyiz. O halkın yanında değil halk onun yanındadır. Bu filmin Amerika`da eleştirilmesi yersizdir. Çünkü film taraf değildir. Her şeyden önce Şarlo taraf olamaz. Filmde işçilerde sevimli gösterilmemiştir. Ki zaten film için Moskova ´dada aynı şekilde soğuk karşılandığı söylenilmiştir. Charlie Chaplin unun yıllar önce çektiği bu filmle bu gün bile tez konusudur.
Sesli dönemin başlamış olması ve filmin müzik ve efektler dışında sessiz olması o gün için filmi diğerlerinin yanında sönük bırakmış. Ama içerdiği öngörü felsefi duruş ve akla kazınan sahneleriyle yıllar sonra hakkı verilmiştir.
THE GREAT DİCTATOR(1940)
1889 Nisanın da dünyaya iki farklı anlamda damgasını vurmuş iki insan dünyaya gelir. 16 Nisan da Charlie Chaplin yani iyiliğin insan sevgisinin güzel olan bir çok şeyin somutlaştırılmış, ama dile gelememiş hali. 20 Nisan da ise Adolf Hitler.
Bu iki adamın karşılaşması, birinin ileride Nazi lideri olması diğerinse Yahudi bir komedi ustası ve büyük baydın bir sinemacı olması onları film tarihinin en güzel siyasi hicivlerinden birisinin çıkmasına neden olur. Hitler´in çok sevdiğinden olsa gerek Charlie´nin bıyıklarını taklit etmesi ve belki de Charlie` ye bakan herkese o aralar führer´i hatırlatır. Charlie ise bu olumsuz durumu menajerinin kendisine hatırlatması durumu kendi leyhine çevirmesine neden olur.

Film Almanya ve İtalya arasında ki yani bir yandan da Mussolini ve Adolf hitler arasında ki savaşı ve Yahudilere yapılan baskıyı anlatır .Filmde Almanya Tomanya Bacteria İtalya´dır. Hitler bir ses hastalığı olan Adenoid ön adını alırken soyadı Hynkel olmuştur. Mussolini filmde Napaloni adını almıştır.
Filmin çekildiği sıralarda henüz Almanya´nın işgal ettiği ülkelerde ki meydana gelen sıkıntılar ve halklara çektirdiği, yaşattığı acılar henüz ortaya çıkmamışken ve Nazi birliği büyük tehdit görülmüyorken çekilmiştir. Chaplin´in öngörüsü her zaman ki gibi tutmuştur. Film Nazi ´ lerin insanlara yaptıklarını beyaz perdeye yansıtabilmiştir.
Charlie ne kadarda öngörüsünde haklıda çıkmış olsa Hynkel Hitler kadar acımasız değildi. Hynkel`in komik olmasının nedeni Charlie değil Hitler ´in kendisidir. Bazin´ e göre Hynkel Hitler´in ideal katarsisidir. Charlie Hitler ´in karşısına Hynkel adında başka bir diktatör çıkartarak onu yok etmiştir.
Filmde Hynkel `in küreyle oynama sahnesi Chaplin ´in zaman zaman kullandığı simgesel anlatımlarından biridir. Heynkel ´in dünyayı ele geçirme isteğini anlatır.
Film için başka bir anlamda sessiz Şarlo `nun faşizme ve insanların katledilmesine karşı sesini ilk kez çıkarması gibi görünür fakat bu sesin sahibi Şarlo değil Charlie Chaplin ´in kendisidir. Filmin son sahnesinde Yahudi berberin Heynkel ´in yerine geçmesi insanlık ve geleceği adına yaptığı konuşma Şarlo´ya ithaf edilemez. Filmin bu sahnesi filmden koparak gerçek bir seslenişe neden olduğu için net bir gerçekliğe yaklaşmıştır.
Bu filmle beraber yıllarca komünist suçlamasıyla karşılaşan Chaplin ,üzerine aldığı büyük sorumluluğun sıkıntısını yaşayacaktır. O dönem Almanya´yla arası iyi olan Amerika ´da Chaplin´e karşı eleştirilerin dozu artacak tır.
MCCARTHY DÖNEMİ VE SONRASI
1945 ´yılında Sovyetler birliğinin tekrar tehdit olarak görülmesi, Amerika ´da bu ülkeye ve sol gruplara karşı karalama kampanyası başlamıştı. Hollywood`da da görüşlerini beğenmedikleri insanları kara listeye alıp yıldırma politikası uygulamaya başladılar. Geçmişinde herhangi bir sol grupla bağlantısı olmayan sanatçılar bile soruşturmaya çağrılıyor. Arkadaş ya da tanıdıklarından sol görüşlü olan sanatçıları söylemezse adı kara listeye anılıyor ve o sanatçıya iş verilmiyordu.
Onurlu kişiler uzun süre ifade vermeyi reddederek baskı ve yokluk içinde yaşamayı kabul ettiler. Kara listeye alınanlar arasında Chaplin ´in yanı sıra Orson Welles Edward G Robinson, Jules dassin gibi isimler vardı. Chaplin anılarında komünist olmadığını kesin bir dille yazar fakat soruşturmada ben komünist değilim diyemez. Bu yüzden komünist olmaya hakkım var diyerek onursuz davranıyormuş gibi anlaşılmasından korkar.
Cadı avı listeleri döneminde arkadaşlarının adını vererek kendilerini kurtaran sinemacılarda vardı bunlardan biri de Rum kökenli ünlü yönetmen Elia Kazan ´dır.
Chaplin bir İngiltere seyahati sonrasında Amerika´nın kendisine dönüş için vize vermeme sonrası İngiltere ´ye yerleşti. Kısa bir süre sonra cadı avının oraya da sıçraması nedeniyle 1952 yılında İsviçre ´ye taşındı. Tekrar Amerika `ya döndüğünde kendisine onur ödülü verilmiş ayakta alkışlanmıştır.
Sinemasının son dönemlerinde Mösyö Verdoux (1947), The King in New York (1957) gibi Şarlo serisi filmler çekmekten vazgemiştir. Ayrıca Keaton ´unda kendisine eşlik ettiği Limelight filmini çekmiştir. Özellikle Mösyö Verdoux filmiyle Chaplin ´vurup öldürdüğü eleştirilerini almıştır.
ŞARLO ´NUN SİMGESELLİĞİ
Şarlo ´nun toplumun dışına itilmiş bir karakter olması ve bilinçsizce her role girip insanların içine karışma isteği , onu her neslin gözünde kahraman yapmaya yetmiştir. Halk onun fırça bıyığını, ve paytak yürüyüşünü her yerde tanır. Günümüzde bile bir şekilde filmlerini hiç izlememiş gençler bile tek bir resimle ya da tek bir görüntüyle farkına varmadan onu bilinçaltlarına atabilirler. Eğer izleyici onda kendisinden bir şeyler bulmasaydı ve onda ki değerleri yakalamasaydı kılık kıyafetinin ya da yürüyüşünün hiçbir önemi kalmazdı. Sinemaya başladığı yıllarda daha eleştirmenlerin filmin sanat olup olmayacağını tartıştıklarını düşünürsek dolayısıyla bu işe başladığında sıradan bir palyaço ve vodvil oyuncusu olan bu adamın hakkını vermek zorunda kalırız. Sinemanın başlangıç tarihinde var olan Chaplin bugün hala sinemasıyla toplumun her kesiminden insanı meşgul ediyor ya da rahatsız edebiliyor. Vodvil oyuncusu bir aileden gelip , sinemanın da bütün imkanlarından faydalanması onu kusursuz yapmış ve döneminin çok ilerisine götürmüştür.
Eğer sinema var olmasaydı Chaplin dahi bir palyaço olabilirdi. Ama o sinemanın elinde doğmuş ve her geçen gün biraz daha büyümüş büyük bir sinemacı, büyük bir yönetmen, cesur bir aydın ,iyi bir senarist, çok iyi bir oyuncudur.
Oysa 22 Mart 1985 te ilk filmlerinin sunumunu kardeşiyle beraber yapan Louis Lumiere sinema için sinema fotoğraf sanatının bir dalı değildir diyerek sinemanın alacağı yolu ve büyüdükçe atacağı adımların habercisi olmuştur.
İki dünya savaşının arasında popüler olan Slapstick (fiziksel komedi) sinemada sesin olmadığı dönemlerde sinemaya büyük yıldızlar kazandırmış ve sektörün oluşmasını sağlamıştır.
Bu yıldızların ortak özellikleri vodvil ve tiyatro geleneğinden gelmeleri, bir çoğunun müzikhollerde çalışmış olmasıdır.
Sesli yapımlara kadar, filme fiziksel komedi hakim olmuştur. Bu dalın en iyileri özel efektler, karmaşık kurgu teknikleri ince ve estetik anlatımlarıyla sinemanın sanat olduğunu eleştirmen ve filmi küçümseyen bir kısım entelektüele kanıtlamaya başlar.
Fiziksel komedinin yaratıcısı için Mack Sennet adını verebiliriz. İtalyan Commedia dell`arte ilkesine göre çekilmiş beş yüzden fazla kısa filmi olan Sennet İlk dönemin başarılı yıldızlarındandır. Bu dönemlerde onun açtığı yoldan yürüyen isimlerden Buster keaton ifadesiz bir yüz,taş gibi bir suratla insanları daha fazla güldürebildiğini fark etmiş. Ve önemini hala koruyan Sherlock Jr, The General, The Navigator, One Week, gibi başarılı filmler çekmiştir.
Bir filminin çekimleri sırasında (Haunted Spooks) sağ elinin baş parmağı ve işaret parmağını kaybetmesine rağmen filmlerinde ki tırmanış sahnelerini kendisi çekecek kadar cesur ve yetenekli olan Harold Lloyd yine kendisi gibi azimli ve becerikli bir karakteri Glasses Character` i yaratmıştır. En ünlü filmi Safety Last `da bir gökdelenin tepesinde ki saatin yelkovanına tutunmuş halde ki görüntüsü sinema tarihinin en unutulmaz karelerinden biridir.
Sinema daha ilk yıllarında bir daha kolay kolay yan yana gelemeyecek kadar güzel bir ikilide tanımıştır. Fiziksel komedinin popülerliğinin başında cılız Laurel ve gürbüz Hardy ikilisi Sons of the desert , Way Out West gibi popüler olan 106 filmde beraber oynamışlardır.
Filmin ilk yıllarında uluslararası başarılarda yakalayan tüm bu önemli yönetmen ve oyuncular 1960 yılında sinemayla ilgili araştırmaların artması ve geçmişten beslenmek amaçlı yapılan geriye dönüşlere kadar unutulmuşlar izleyicilerin hafızalarından silinmişlerdir.
Aralarından yalnızca biri hiçbir zaman unutulmamış ve değeri hep bilinmiş, fiziksel komedinin en tanınanı olmuş eleştirmenlerce el üstünde tutulan filmler yapmış, büyük yönetmenlere ilham kaynağı olmuş hayata bakış açısı ve filmlerinde ki üslubuyla farkını ortaya koyabilmiştir. Chaplin yaşamla olan uyumsuzluğuna ve toplumun kendisini dışarda bırakmasına itiraz eder.
Melon şapkası, büyük ayakkabıları, kendine has yürüyüşü, bastonu, fırça bıyıkları, dar ceketiyle yüzyıllar geçse de Şarlo etkisini ilk gün ki gibi koruyabilmektedir. Peki nedir Şarlo`yu farklı yapan, diğerlerinden ayırıp onu özel kılan. Charlie Chaplin dahi bir palyaço mu yoksa büyük bir sinemacı mıdır. Nedir onu film tarihinin unutulmaz figürü yapan.
ÇOCUKLUK YILLARININ SİNEMASINA ETKİSİ
Charlie Chaplin 1889 Nisanında Londra `da doğduğunda annesi Hannah ve babası Charles müzikhol oyunculuğu yapıyordu. Daha beş yaşındayken annesinin yanında küçük bir rol almıştı.1900 yılına gelindiğinde üvey kardeşi Charlie`ye Londra hipodromunda Cinderella adlı bir oyunda iş buldu.1906 yılında ise ilk düzenli rolü olan Sherlock Holmes`ta gazeteci çocuğu oynadı.
Charlie`nin alkolik oyuncu babası daha o on iki yaşındayken ölmüştür.Akıl sağlığı yerinde olmayan annesinin de hastaneye yatırılmasından sonra Charlie için zor ama onu başarıya götürecek zamanlar başlamıştır.Uzun süre polisinde kendisini alıkoyabileceğinden ürkmüş, anılarında bu zamanlardan bahsederken tıpkı Kensington Road duvarlarının dibinde yaşamını sürdüren ve toplumun alt kesimlerinde yaşayan bir dilenciydim diye söz etmiştir. Bu dönemde ki açlık ve yoksulluk onun içine kapanmasını sağlamış fakat bir yandan da hayatta olması ve toplumun içine karışma isteğini hep canlı tutmuştur. Şarlo karakterinin temellerinin bu dönemde atıldığını söyleyebiliriz. Çünkü Şarlo aç bir karakterdir ve açlığı en iyi anlatacak insan mutlaka açlığı sonuna kadar yaşamış olandır.
1921 yılında ki “The kid” filminde annesi ve babasını kaybettikten sonra ki yaşadığı korkuyu izleyicilere hissettirebilmiştir. Charlie sokakta bulduğu bir çocuğu hiç istemese de evine getirmek zorunda kalmıştır. Bu misafirlik uzadıkça uzar ve Charlie küçük çocuğa Jack adını verir. Jack büyür ve bir gün hastalanır. Eve gelen doktor tarafından gerçek babası olmadığı anlaşılınca Jack yetimhaneye gönderilme ve Charlie`den ayrılma korkusu yaşamaya başlar. Bu filmde Chaplin çocukluğunda yaşadığı yetimhane korkusunu beyaz perdeye taşımıştır.
Charlie çocukluğunda ailesiyle yaşadığı sorunlar babasının alkolik olması, annesinin akıl hastası olması gibi nedenlerden dolayı iletişim sorunlarıyla karşılaşmıştır. Ailesiyle arası iyi olmayan Charlie dış dünyayla da kolay kolay anlaşamaz. Bu onun içe kapanmasına neden olur.
Bettelheim`e göre içe kapanık çocuk ,çevresinde ki nesnelerden daha az ürkmekte ve dolayısıyla onlar üzerinde etkili olabilmektedir. Varlığını tehdit eder gibi görünen şeyler nesneler değil insanlardır çünkü. Bununla birlikte nesneleri beklenilenden farklı biçimde kullanırlar.
Şarlo karakterinin de nesnelerle bitmek bilmeyen savaşı ve onları kullanım alanlarından farklı kullanması aslında Charlie nin çocukluğunda içe kapanık olmasından kaynaklanmaktadır diyebiliriz. Chaplin sinemasında da komik olan en önemli öğelerden biride zaten budur. Şarlo ne zaman onları kendileri gibi kullanmaya kalksa başına iş açar.
A Day`s Pleasure (Bir eğlence günü) filminde eski Ford`un motoru ne zaman kapısını açsa duruverir. A Dog `s Life filminde açılır kapanır yatak üstüne uzanmasını engellemek için ona bir sürü numara yapar. Ama bazen de nesneler ona sonsuz bir saygıyla itaat eder. Demir sobayla adam dövebilir. Bir abajur yardımıyla düşmanlarından gizlenebilir. Bir gömleği örtü, kollarını peçete olarak kullanabilir. Yani nesneler ona kendileri olduklarında değil, Charlie onlara yeni bir kimlik kazandırdığında ona yaşamında kolaylık sağlarlar.
Chaplin ailesinden başlayarak küçüklüğünden itibaren müzikhol ekolünden yetişmiş olsa da sinemaya adım attığı ilk andan itibaren kabalık ve seyircinin eğlenceli vakit geçirmesi için harcanan zamana karşı çıkıp en ince zevkli izleyiciye bile hitap etmeyi başarmıştır. Sinemasının temellerini atarken yalın ve anlaşılır olma çabasının yanında bazen de insanların bir on saniye sonra gülmesine neden olacak kadar zekice komediler yaratmaktır hedefi.
Dolayısıyla onun sinemasını beyaz perdede görme fırsatına sahip olan ilk izleyicilerde olduğu gibi bugün de onu izleyen insanların filmlerinde, gösterdikleri tepkiler izleyiciden izleyiciye farklılık göstermektedir.
Şarlo`nun rutin günlerinden birinde yaptığı bir sakarlığa gülen izleyiciyle “The Great Dictator” filminde ki diktatörün küreyle dans sahnesine gülen ve beğenen izleyicinin de aynı olduğunu söyleyemeyiz.
İLK YILLARI
Charlie ailesinin sorunları nedeniyle sağlıklı bir çocuk geçiremezken annesi Hannah`ın tam olarak tedavi olamayıp ikinci kez rehabilitasyon merkezine götürülmesinin ardından babalarının da hayatta olmayışı nedeniyle üvey kardeşiyle beraber kötü koşullarıyla tanınan halk arasında genel olarak workhouse olarak bilinen yetimhaneye gönderildiler.
Sydney ve Charlie bu dönemde köklerine dönerek tiyatrolarda ve müzikhollerde çalışmaya başladılar. Sydney Chaplin`in dönemin ünlü kumpanyası Fred Karno `ya katılmasının ardından Chaplin de 1908 de onun peşinden bu topluluğa katılmayı başarmıştır. Chaplin 1910 yılından sonra toplulukla beraber uzun Amerika turnelerine başladı.1913 te bir gösteri sırasında Mack Senett` ın dikkatini çekince onun “olmasıyla sennet tarafından kuşkuyla karşılanmış ama başarısıyla yerini sağlamlaştırmıştır.
Kid Auto Races in Venice(1914) adında ki kısa filmi çektiğinde bol pantolonu, dar ceketi, melon şapkası , kocaman ayakkabılarının içinde sinema tarihinin ilk yıldızı olup sinemada bir çok ilke imza atacağının ve kuşkusuz sinemanın unutulmaz figürlerinden birini hatta en unutulmazını yaratacağından habersizdi. Bu ekiple beraber 34 kısa film çekti. Bu filmler boyunca fiziksel komedide kendini geliştirdi. Mack Senett`ın ekibinde başarılı işler yapsa da aldığı ücreti yeterli bulmayıp Essenay şirketine geçti. Daha sonra kardeşini de yanına Chaplin Mutual film şirketiyle 12 filmlik bir anlaşma yaptı.Daha sonra Mutual film şirketinde ki zamanlarının en güzel zamanlar olduğunu söylemiştir. Bu dönemde ki filmleri sinemanın etkili komedileri arasına girmiştir. Bu dönemlerde Charlie kendi film şirketini kurmak için harekete geçti. Bu ara dönemde “A dog s Life” “The Bond” gibi savaş komedilerini çekti. Günden güne daha popüler olan Charlie , Mary Pickford, Dougles Fairbanks,D.W Griffith ile United Artists şirketine ortak oldu. Şirket oyunculara ve emeği geçenlere adil bir şekilde ödemelerini yapıyor. Ücretler yöneticiler ve oyuncular arasında paylaştırılıyor. Oyuncuların hakları gözetiliyordu. Kendi finansmanına sahipti. Böylece Hollywood da bugünkü tarzda ilk film şirketi kurulmuş oluyordu. Charlie Chaplin artık ünlü olduğu kadar bağımsız bir sinemacıydı, ve kendi kendini geliştirecek yapmak istediklerini daha özgürce yapacaktı.
THE KİD (1921)
1921 yılında dönemin ünlü çocuk oyuncusu Jackie Coogan yumurcak rolünde The Kid filminde Chaplin e eşlik etti. Bu film için Chaplin`in önceki filmlerinde hissettirdiği duygusallığın dozunu arttırdığını söyleyebiliriz. Film elinde bebek olan bir kadının hastaneden yalnız bir şekilde çıkmasıyla başlar. Hemen arkasından İsa`nın sırtında çarmıhıyla yürümesini görürüz. Filmde ki bu anı Meryem `e yapılmış bir gönderme olduğunu düşünebiliriz. Babasız İsa`nın, sırtında çarmıhıyla yaşama kararlılığı, babası kim olduğu belli olmayan John ` un annesi tarafından sokağa bırakılmasıyla benzerlik göstermektedir. Çocuğun babası ortada yoktur tıpkı İsa ` nın babasının ortada olmadığı gibi.
Daha sonra Şarlo`yu sabah yürüyüşünde görürüz o yine açtır serseridir harap bir evde oturmaktadır. Ama gayet kendinden emin bir şekilde elinde bastonuyla yürümektedir. Ve o dönem için hatta günümüzde de soylu ya da güçlü, özel zevkleri olan insanların kullandığı bir nesneyi tabakayı çıkartır. İçinde beş altı tane izmarit vardır. İçlerinden en içilebilir olanı alır. Bu filmin hemen başında Şarlo`nun güzel ve iyi yaşama isteğini toplumun dışına itilmesine rağmen ısrarla onlardan biri gibi davranmaya çalışmasını görebiliriz. Annesi tarafından sokağa bırakılan Jack`i yanına alan Şarlo`nun nesnelerle olan diyaloğunu ve yaratıcılığını görürüz. Bebeğe hiç te kötü olmayan bir beşik ve çaydanlıktan biberon yapar. Daha sonra sandalyenin ortasını delerek onun tuvalet sorununu da gidermeyi akıl eder.
Camcılık yapan Şarlo daha sonra hem ülkemizde hem de dünyada çok kere tekrarı yapılacak camcılık oyununu Jack`le beraber sergiler. Jack taş atıp evin camını kırarken ordan tesadüfen geçiyormuş izlenimi veren Şarlo işi kapacaktır. İlerleyen sahnelerden birisinde Şarlo Jack`in hazırladığı kahvaltı masasına oturacak ve yemeği tıpkı zengin ve soylu insanların yediği gibi çatal bıçak kullanarak , yemeği estetik bir bir biçimde ciddiye alarak yiyecektir. Şüpehesiz Şarlo sinema tarihinin en kibar ve en centilmen serseri yoksuludur, görgü kurallarını ciddiye alır ama beceremez. Tıpkı onların yaptığı gibi yemek yemeden önce dua edecektir. Şarlo `nun bu sahnede jack,`le beraber dua etmesi yalnızca daha iyi hayat yaşayanların ve toplumun içinde olan insanlara özenmesinden kaynaklanmaktadır. Şarlo için kutsal değerlerin bir önemi yoktur . Filmin ilerleyen dakikalarında Jack yetimhaneye gidecektir. Tıpkı küçük Charlie`nin gitmek istemeyip karşı koyduğu gibi oda karşı koymaya çalışır. Şarlo` da Jack` i almaya gelenlere karşı çıkar. Bu sahnenin de kendi çocukluğuna yapılmış bir gönderme olduğunu söyleyebiliriz. Filmin yalnız ve aç insanların hayatının anlatıldığı fakir mahallelerde geçmesi de onun anlatımını kolaylaştırmıştır. Filmin son sahnelerinde Şarlo`nun fakir mahallesinde uyuyakalması ve gördüğü rüyada herkesin melek olması Şarlo için mutluluğun nerede olduğunun göstergesiyken , o sahnelerde Chaplin in uçması da o dönem için izleyicileri şaşırtmış ve bir ilk olmuştur.
The Kid filmiyle Chaplin aile kavramının insanlarda ki yanılgısını değiştirmeğe gayret etmiş, ve bunu yaparken de çocukluğundan beslenmiş ,anne ve babanın tam olarak ne ifade ettiği sorusunun cevabını bulmaya çalışmıştır. Chaplin`in bu filmi defalarca kez uyarlanmış tekrar tekrar çekilmiştir. Ama hiç birinin aynı etkiyi yakaladığını söyleyemeyiz.
THE GOLD RUSH(1925)
1925 yılında Charlie ikinci uzun metrajını The Gold Rush (Altına Hücum)`u çekmiştir. Bu filmde Amerikan rüyasını şiddetle eleştirir. O dönem Amerika`ya gelen insanlara vaat edilen hayallerin, gerçekçi olmadığını aksine insanları tehlikeye attığını ve altın aramak için dünyanın her yerinden Alaska`ya Kaliforniya`ya akın eden insanların açlıkla karşılaşacağını kendine has üslubuyla anlatmıştır.
Filmde Şarlo altın aramak için Alaska`ya gider. Fırtınanın kopmasıyla kendisini bir dağ kulübesinde bulur. İçeride ki iki adamla kulübede kalıp kalmama mücadelesi verir tabii ki o bu mücadelede kazananın tarafındadır ve onun dostudur. Üç altın avcısı kulübede kalırlar bir süre sonra açlık başlar.
Ve aralarından kâğıt çekip küçük kâğıdı çekeni dışarıya gönderirler. Daha sonra evde kalan ikilinin açlıkla imtihanını görürüz. Şükran gününde Şarlo nun ayakkabısının tekini çıkartıp pişirmesi hatta suyunu da üzerine dökmesi sinema tarihinin en ünlü sahnelerindendir. Bu sahnede sadece açlığa değil yemek yemenin verdiği hazza da özlem duyan insanların bir anını sahnelemiştir. Rudolf Arnehim filmde ki bu sahnede Chaplin ´in ayakkabı bağını makarna gibi yemesi için, sinema sanatının başarıyla kullanıldığı ender sahnelerden biri olduğunu söylemiştir. Bir süre sonra yine acıkan arkadaşı Şarlo´yu tavuk gibi görmeye başlar. Bu sahnede kült haline gelmiş çizgi filmlerden, karikatürlere, başka filmlerde tekrar edilmiştir. Chaplin´ i kısa süre sonra elinde silahıyla görürüz arkadaşından korunmak için önlem almıştır ama sonuçta silahı ona sıkamaz. Çünkü Chaplin dolayısıyla Şarlo dışarıdan gelen hareketlere karşı yalnızca kendini savunacaktır.. Attığı birkaç küçük tekme dışında. Ki o tekmeleri atarken bile büyük bir utançla kafasını başka yere doğru çevirir ve asla onlara önden vurmaz. Bunların dışında hep savunmadadır. Nesneleri kendi yanına çeker. Yine bu filmde diğer iki arkadaşı boğuşurken o masanın altına saklanıp kendisini gizler. Ve o masayla hareket eder. Ve yalnızca saklanır, kendini korur. Şarlo ´ da savunma mekanizması oldukça gelişmiştir.
George´ yle karşılaştığı bar sahnesinde George ´yle dans ederken pantolonun bağı çözülür , yanlışlıkla arkasında ki masaya bağlı olan köpeğin boyunun ki ipi kendi pantolununun ipine bağlar. Ve ortaya o ünlü köpek eşliğinde dans sahnesi çıkar. Bu sahnede nesneyi kendi anlamında kullanacakken nesne ona bir oyun yapmıştır. Filmin devamında George Şarlo´ nun evine arkadaşlarıyla misafir olarak gider. Orada tam evden ayrılmışken George eve tekrar döner. Bu arada yılbaşı yemeği için söz almış Şarlo mutluluktan duvara yumruk atar , yastığı parçalar ve tüğler havada uçuşmaya başlar bu sahne için sinemanın o dönemde ki en çarpıcı görselliğe sahip sahnesi diyebiliriz. Chaplin ´i sıradan bir fiziksel komedi yıldızından ayıranda işte budur. George’nin arkadan gelip onu bu halde izlemesi tüylerin Chaplin`in coşkusuna ayak uydurup dans edercesine havada uçuşması filmin duygusal yönünü bir anda ağırlaştırmaktadır. Zaten bir anlık güldürüden ani bir duygusallığa dönüş yapabilmesi Chaplin sinemasının vazgeçilmez öğelerindendir. Altına Hücum´un son sahnelerinde fırtınadan dolayı evin yamaçtan aşağıya doğru sallanması da o zaman ki film teknolojisi için başarılı bir karedir. Ayrıca Şarlo`nun bu hikaye de bulduğu altın George olmuştur.
The Gold Rush Amerika`yı sert bir biçimde eleştiren ilk filmlerdendir. Senaryosu ve kurgusuyla döneminin oldukça ilerisinde bir başyapıt olduğunu söyleyebiliriz. Filmi o dönem için bazı eleştirmenler komünizm propagandası yapmakla suçlamıştır. Aslında bu filmde Charlie ne kadar hümanist olduğunu izleyicilere göstermiştir. İnsanı ve insan sevgisini her şeyin üstünde tutan yarattığı karakterde filmin sonunda aradığı altının sevgi olduğunu anlayacaktır. Filmden geriye her zaman ki gibi klasikleşmiş ünlü sahneler kalmıştır. Filmin yapımı 14 ayda 650.000 dolar harcanarak tamamlanmıştı. Bu o zaman için rekor bir ücretti. Charlie bir palyaçodan çok daha fazlası olduğunu iyiden iyiye göstermeye başlamıştır. Yaptığı şey tamda sinemanın kendisiydi. Sinemanın henüz emeklediği yıllarda ileriye sinema tarihinin besleneceği bir miras bırakıyordu.
MODERN TİMES (1936)
Chaplin´in kabullenmemesine rağmen artık sesin sinemaya girmiş olması Chaplin´i zor duruma sokmuştur. Chaplin sesinin duyulmamasını istememektedir ve bu filmde bunun çözümünü şarkı söyleyerek bulmuştur. Modern times Chaplin´in The Kid ´ten itibaren yavaş yavaş hissettirdiği sistem eleştirilerini bu filmle su yüzüne çıkmıştır. Filmin henüz açılışında bir hayvan sürüsü görürüz ve hemen arkasından fabrikaya vardiyalarına giden işçileri. Chaplin fabrikada çalışan bir işçidir. Öylesine çalışmaktadır ki molalarda bile istemsizce robot gibi işini yapmaya devam eder ve oyunculuğuyla insanın mekanikleşmesini somutlaştırır. Filmin hemen başında Charlie çalıştığı bant üzerinde ki yüksek hıza dayanamaz ve aşağıya düşer. Burada ki sahnede teknolojinin insana değil insanın teknolojiye hizmet ettiğini görürüz. Öyle ki insan Charlie, makinenin dişlileri arasına sıkışıp kalmıştır.
Daha sonra aynı sahneyi şefinin de makinenin arasına sıkışıp yemek yemeye çalıştığı sahnede görebiliriz. Charlie ne zaman dinlenmeye kalksa her yerden onları gören ve bütün işçileri her yerden uyaran patronun tanrılaştırılmıştır. Bir gün fabrikaya gelen mucit zamandan tasarruf etmek için patrona Bellows besleme makinesini önerir. Bu makine işçilere yemeklerini hızlı bir şekilde yedirecek ve onları daha çok çalıştıracaktır. Bellows un sloganı da çok ilgi çekicidir. Yemek için iş durmayacak, rakip firmalardan üstün olacaksınız. Yemek için Chaplin seçilir. Makine işçinin hareketini kısıtlayıcı kayışlar ve hareketsiz bırakan sistemiyle biraz ürkütücüdür. Charlie çekinerek makinenin başına gelir. Charlie makine tarafından yavaş yavaş beslenmeye başlar öyle ki Charlie her lokmadan sonra ağzının silinmesinden keyif bile alır . Ama daha sonra makine hata verir. Mısır yiyen Charlie zor durumda kalır. Mısır taneleri etrafa saçılır. Charlie makine tarafından adeta hırpalanır. Ekonomik sıkıntı içinde ki Amerika halkı zor günler geçirmektedir. Charlie de diğer insanlar gibi işten çıkar işe girer. Kendi gibi serseri bir sokak kızı bulup yoluna onunla devam eder.
Bu filmde anlatılan rasyonel dünyanın her zaman olumlu sonuçlar doğurmayacağı postmodern eleştirinin de ana temalarından biridir. Makinelerin insana değil insanın makineye hizmet etmesi postmodernizm´ ide oldukça ilgilendiren bir konudur.
İşin sinema tarafındaysa Charlie ` nin iyiden iyiye hissettirdiği insanı değerler bazı insanlar tarafından yanlış yöne çekilmiştir. Charlie polise jopla vurup daha sonrasında kaçtığı sahne için yine komünist eleştirileri almıştır. Charlie için Şarlo karakterinin bilinçsizliğinin arkasına saklanıp hem kutsal olanla hem de siyasi olanla özgürce güldürü unsurları içeren ve onları şiddetle eleştiren filmler yaptığını söyleyebiliriz. Şarlo bilinçsiz bir karakterdir. Onun için sadece o an vardır. Nasıl ki dua ettiğinde yalnızca sıradan olup, toplumun içine karışmak niyetindeyse işin siyasi tarafında da onu herhangi bir tarafta göremeyiz. Kızın elinden düşürdüğü bayrağının anlamını bile bilmeyen Şarlo kıza seslenirken kendini kalabalığın önünde bulur hepsi o kadardır.
Hem bu filmde hem de diğer filmlerinde Şarlo için zenginin ya da fakirin yanında olduğunu söyleyemeyiz. O halkın yanında değil halk onun yanındadır. Bu filmin Amerika`da eleştirilmesi yersizdir. Çünkü film taraf değildir. Her şeyden önce Şarlo taraf olamaz. Filmde işçilerde sevimli gösterilmemiştir. Ki zaten film için Moskova ´dada aynı şekilde soğuk karşılandığı söylenilmiştir. Charlie Chaplin unun yıllar önce çektiği bu filmle bu gün bile tez konusudur.
Sesli dönemin başlamış olması ve filmin müzik ve efektler dışında sessiz olması o gün için filmi diğerlerinin yanında sönük bırakmış. Ama içerdiği öngörü felsefi duruş ve akla kazınan sahneleriyle yıllar sonra hakkı verilmiştir.
THE GREAT DİCTATOR(1940)
1889 Nisanın da dünyaya iki farklı anlamda damgasını vurmuş iki insan dünyaya gelir. 16 Nisan da Charlie Chaplin yani iyiliğin insan sevgisinin güzel olan bir çok şeyin somutlaştırılmış, ama dile gelememiş hali. 20 Nisan da ise Adolf Hitler.
Bu iki adamın karşılaşması, birinin ileride Nazi lideri olması diğerinse Yahudi bir komedi ustası ve büyük baydın bir sinemacı olması onları film tarihinin en güzel siyasi hicivlerinden birisinin çıkmasına neden olur. Hitler´in çok sevdiğinden olsa gerek Charlie´nin bıyıklarını taklit etmesi ve belki de Charlie` ye bakan herkese o aralar führer´i hatırlatır. Charlie ise bu olumsuz durumu menajerinin kendisine hatırlatması durumu kendi leyhine çevirmesine neden olur.
Film Almanya ve İtalya arasında ki yani bir yandan da Mussolini ve Adolf hitler arasında ki savaşı ve Yahudilere yapılan baskıyı anlatır .Filmde Almanya Tomanya Bacteria İtalya´dır. Hitler bir ses hastalığı olan Adenoid ön adını alırken soyadı Hynkel olmuştur. Mussolini filmde Napaloni adını almıştır.
Filmin çekildiği sıralarda henüz Almanya´nın işgal ettiği ülkelerde ki meydana gelen sıkıntılar ve halklara çektirdiği, yaşattığı acılar henüz ortaya çıkmamışken ve Nazi birliği büyük tehdit görülmüyorken çekilmiştir. Chaplin´in öngörüsü her zaman ki gibi tutmuştur. Film Nazi ´ lerin insanlara yaptıklarını beyaz perdeye yansıtabilmiştir.
Charlie ne kadarda öngörüsünde haklıda çıkmış olsa Hynkel Hitler kadar acımasız değildi. Hynkel`in komik olmasının nedeni Charlie değil Hitler ´in kendisidir. Bazin´ e göre Hynkel Hitler´in ideal katarsisidir. Charlie Hitler ´in karşısına Hynkel adında başka bir diktatör çıkartarak onu yok etmiştir.
Filmde Hynkel `in küreyle oynama sahnesi Chaplin ´in zaman zaman kullandığı simgesel anlatımlarından biridir. Heynkel ´in dünyayı ele geçirme isteğini anlatır.
Film için başka bir anlamda sessiz Şarlo `nun faşizme ve insanların katledilmesine karşı sesini ilk kez çıkarması gibi görünür fakat bu sesin sahibi Şarlo değil Charlie Chaplin ´in kendisidir. Filmin son sahnesinde Yahudi berberin Heynkel ´in yerine geçmesi insanlık ve geleceği adına yaptığı konuşma Şarlo´ya ithaf edilemez. Filmin bu sahnesi filmden koparak gerçek bir seslenişe neden olduğu için net bir gerçekliğe yaklaşmıştır.
Bu filmle beraber yıllarca komünist suçlamasıyla karşılaşan Chaplin ,üzerine aldığı büyük sorumluluğun sıkıntısını yaşayacaktır. O dönem Almanya´yla arası iyi olan Amerika ´da Chaplin´e karşı eleştirilerin dozu artacak tır.
MCCARTHY DÖNEMİ VE SONRASI
1945 ´yılında Sovyetler birliğinin tekrar tehdit olarak görülmesi, Amerika ´da bu ülkeye ve sol gruplara karşı karalama kampanyası başlamıştı. Hollywood`da da görüşlerini beğenmedikleri insanları kara listeye alıp yıldırma politikası uygulamaya başladılar. Geçmişinde herhangi bir sol grupla bağlantısı olmayan sanatçılar bile soruşturmaya çağrılıyor. Arkadaş ya da tanıdıklarından sol görüşlü olan sanatçıları söylemezse adı kara listeye anılıyor ve o sanatçıya iş verilmiyordu.
Onurlu kişiler uzun süre ifade vermeyi reddederek baskı ve yokluk içinde yaşamayı kabul ettiler. Kara listeye alınanlar arasında Chaplin ´in yanı sıra Orson Welles Edward G Robinson, Jules dassin gibi isimler vardı. Chaplin anılarında komünist olmadığını kesin bir dille yazar fakat soruşturmada ben komünist değilim diyemez. Bu yüzden komünist olmaya hakkım var diyerek onursuz davranıyormuş gibi anlaşılmasından korkar.
Cadı avı listeleri döneminde arkadaşlarının adını vererek kendilerini kurtaran sinemacılarda vardı bunlardan biri de Rum kökenli ünlü yönetmen Elia Kazan ´dır.
Chaplin bir İngiltere seyahati sonrasında Amerika´nın kendisine dönüş için vize vermeme sonrası İngiltere ´ye yerleşti. Kısa bir süre sonra cadı avının oraya da sıçraması nedeniyle 1952 yılında İsviçre ´ye taşındı. Tekrar Amerika `ya döndüğünde kendisine onur ödülü verilmiş ayakta alkışlanmıştır.
Sinemasının son dönemlerinde Mösyö Verdoux (1947), The King in New York (1957) gibi Şarlo serisi filmler çekmekten vazgemiştir. Ayrıca Keaton ´unda kendisine eşlik ettiği Limelight filmini çekmiştir. Özellikle Mösyö Verdoux filmiyle Chaplin ´vurup öldürdüğü eleştirilerini almıştır.
ŞARLO ´NUN SİMGESELLİĞİ
Şarlo ´nun toplumun dışına itilmiş bir karakter olması ve bilinçsizce her role girip insanların içine karışma isteği , onu her neslin gözünde kahraman yapmaya yetmiştir. Halk onun fırça bıyığını, ve paytak yürüyüşünü her yerde tanır. Günümüzde bile bir şekilde filmlerini hiç izlememiş gençler bile tek bir resimle ya da tek bir görüntüyle farkına varmadan onu bilinçaltlarına atabilirler. Eğer izleyici onda kendisinden bir şeyler bulmasaydı ve onda ki değerleri yakalamasaydı kılık kıyafetinin ya da yürüyüşünün hiçbir önemi kalmazdı. Sinemaya başladığı yıllarda daha eleştirmenlerin filmin sanat olup olmayacağını tartıştıklarını düşünürsek dolayısıyla bu işe başladığında sıradan bir palyaço ve vodvil oyuncusu olan bu adamın hakkını vermek zorunda kalırız. Sinemanın başlangıç tarihinde var olan Chaplin bugün hala sinemasıyla toplumun her kesiminden insanı meşgul ediyor ya da rahatsız edebiliyor. Vodvil oyuncusu bir aileden gelip , sinemanın da bütün imkanlarından faydalanması onu kusursuz yapmış ve döneminin çok ilerisine götürmüştür.
Eğer sinema var olmasaydı Chaplin dahi bir palyaço olabilirdi. Ama o sinemanın elinde doğmuş ve her geçen gün biraz daha büyümüş büyük bir sinemacı, büyük bir yönetmen, cesur bir aydın ,iyi bir senarist, çok iyi bir oyuncudur.
Yorumlar
Yorum Gönder