Ana içeriğe atla

borç - debt- schuld

Borç Dünyanın kimseye borcu yok! Hayatın içinde bazen öyle insanlara rastlarız ki, davranışları sanki tüm dünya onlara bir şey borçluymuş gibidir. Talepleri bitmez, şikayetleri eksik olmaz. Herkesin onları anlamasını, onların ihtiyaçlarını karşılamasını, onların dediklerini yapmasını beklerler. Üstelik bunu; bir talep ya da minnettarlıkla değil; sanki bu zaten onların en doğal hakkıymış gibi yaparlar ve borçlarını tahsil edemediklerini düşündüklerinde öfkelenirler ve neredeyse size düşman kesilirler. Peki neden bazı insanlar bu şekilde davranırlar? Hak ettiklerine mi inanırlar? Yoksa eksikliklerini mi doldurmaya çalışırlar? Bu tür davranışlar genellikle derinlerde yatan bir tatminsizlik ya da değersizlik hissinin üzerini örtmek için ortaya çıkıyor gibi. İnsan, içten içe kendini yetersiz hissediyorsa, dış dünyadan bu boşluğu doldurmasını bekliyor sanki. Takdir edilmeyi, onaylanmayı, sevilmeyi — ama koşulsuzca, sürekli olarak ve karşılık vermeden istiyor. Çünkü içindeki boşluk çok büyük ve kendisi ya doldurmayı bilmiyor ya da bu emeği vermek istemiyor. Bazılarında ise bu tavır bir alışkanlık haline geliyor. Çocukken her istediği karşılanan, sınırlarla tanışmamış, "hayır" kelimesini duymamış biri, yetişkinliğinde de benzer bir dünya bekliyor. Ona "hayır" dendiğinde, bu kişisel bir saldırı gibi geliyor. Çünkü o, istemeye alışmış — ve istemek onun için hak sahibi olmakla eşdeğer. Oysa hayat kimseye otomatik haklar tanımıyor (bahsettiğim temel yaşam, barınma, eğitim vb. gibi haklar değil, onlar tabi ki temel insani haklarımız).Bu noktada onlara gerçeği söylemek gerekirse: Hayat kimseye bir şey borçlu değil. Dünya dönüyor, zaman akıyor, insanlar yaşıyor ve ölüyor ama kimse kimsenin duygularına kefil olmak zorunda değil. Hiçbirimiz sadece var olduğumuz için sonsuz anlayış, koşulsuz ilgi ya da sürekli destek görmeyi bekleyemeyiz (burada çocuklar elbette hariç) . Empati elbette önemli. İnsanlar birbirine destek olmalı, yardım etmeli, anlamaya çalışmalı. Ama bu bir hak değil, bir tercihtir. Ve tercihler, dayatma ile değil, gönüllülük ile yapılır. İnsan olmanın en değerli taraflarından biri, hem kendi sınırlarımızı çizmek hem de başkalarının sınırlarına saygı duymak değil mi? Sınırların gücüne inanan bir insanım. Öyle ki samimiyetin bile bir sınırı olması gerektiğini düşünüyorum. Herkesin bir kapasitesi, bir duygusal alanı, bir yaşam önceliği var. Başkalarının kaynaklarını kendimize sınırsızca hizmet etsin diye görmeye başladığımızda, ilişkiler sağlıksızlaşıyor, karşılıklı yorgunluk ve ilişkinin yıpranması başlıyor ve sonunda yalnızlık kaçınılmaz oluyor. Kim sürekli borçlu olduğunu hissettiren biri ile kalmaya devam edebilir ki? Peki bu dengeyi sağlamak için ne yapmalıyız? Öncelikle kendimize şu soruyu sormalıyız: Benim, gerçekten neye ihtiyacım var? Sevgi mi? Saygı mı? Onay mı? Yoksa sadece görülmek mi? Bunları neden dış dünyadan bekliyorum.Sonra şu farkındalığı geliştirmeliyiz: İstemek doğal ama karşı tarafın bunu vermesi bir zorunluluk değil. Hiç kimse bizim iç boşluklarımızı doldurmakla yükümlü değil. Bu, bizim yolculuğumuz. Ve son olarak: Minnettar olmayı öğrenmeliyiz, minnettarlık duygusunun bizi çok güçlendirdiğine inanıyorum. Sahip olduklarımız ve evet hatta olmadıklarımız için bile şükretmek, bize verilmeyenlere takılı kalmamıza engel olup, iç huzurumuzu bulmada yardımcı oluyor. Bu da daha olgun, daha dengeli bir ruh hali yaratıyor. Sözün özü; Bazı insanlar tüm dünyanın onlara borçlu olduğunu düşünerek yaşar. Ama gerçek şu ki, kimse kimseye borçlu değil. Hayat, sadece hak aramakla değil, sorumluluk almakla anlam kazanıyor. Bu hayatta sağlıklı bir alma ve verme dengesi kurmamız gerekiyor. Kendimizle yüzleşmeden, sadece istemekle mutlu olamayız. Çünkü mutluluk, her şeyin bize gelmesinde değil; bazen sizin bir şeyler vermenizde ve bazen hiçbir şey gelmese bile ayakta kalabilmekte yatıyor. Debt The world owes no one anything! Sometimes in life, we come across people whose behaviour makes it seem like the entire world owes them something. Their demands are endless, and their complaints never cease. They expect everyone to understand them, to meet their needs, to do as they say. And they do this not with a sense of request or gratitude, but as if it's their natural right — and when they feel they haven’t received what they’re "owed," they become angry, even hostile. So why do some people behave this way? Is it because they truly believe they deserve it? Or are they trying to fill some inner void? These kinds of behaviors often seem to stem from a deep-seated sense of dissatisfaction or worthlessness. When a person feels inadequate inside, they tend to look to the outside world to fill that emptiness. They seek appreciation, approval, love — but they want it unconditionally, constantly, and without giving anything in return. Because the void within them is so vast, and they either don’t know how to fill it themselves or don’t want to make the effort. For some, this attitude becomes a habit. A person who, as a child, had every wish fulfilled, who never encountered boundaries or heard the word "no," grows up expecting the same world as an adult. When they are told “no,” they perceive it as a personal attack. Because they are used to asking — and for them, asking is the same as being entitled. But life doesn’t grant automatic rights to anyone (I’m not talking about basic human rights like living, education, etc.—those are of course fundamental and essential). What needs to be made clear is this: Life owes nothing to anyone. The world turns, time flows, people live and die — but no one is obligated to guarantee anyone else’s feelings. None of us can expect endless understanding, unconditional attention, or constant support just for existing (except for children, of course). Empathy is important, no doubt. People should support one another, help each other, try to understand one another. But this is not a right — it's a choice. And choices are made voluntarily, not through imposition. One of the most valuable aspects of being human is the ability to set our own boundaries — and to respect the boundaries of others. I believe in the power of boundaries. In fact, I even believe that intimacy should have its limits. Everyone has a capacity, an emotional space, and life priorities. When we start to see others as unlimited sources meant to serve our needs, relationships become unhealthy. Mutual exhaustion and the erosion of connection begin — and eventually, loneliness becomes inevitable. Who could continue a relationship with someone who constantly makes them feel indebted? So, what can we do to restore this balance? First, we need to ask ourselves: What do I truly need? Is it love? Respect? Approval? Or simply to be seen? And then we need to ask: Why do I expect this from outside? Next, we must develop this awareness: Asking is natural — but no one is obligated to give. No one is responsible for filling our inner emptiness. That’s our own journey. And finally: We must learn to be grateful. I believe that the feeling of gratitude empowers us deeply. Being thankful for what we have — and yes, even for what we don’t have — helps prevent us from getting stuck on what’s missing, and supports our inner peace. It fosters a more mature, balanced mindset. To sum it up; Some people live as if the world owes them everything. But the truth is, no one owes anyone anything. Life becomes meaningful not just through claiming rights, but by taking responsibility. We need to find a healthy balance of giving and receiving. Without facing ourselves, without doing our own inner work, we cannot find happiness just by demanding. Because true happiness doesn’t come from everything being handed to us — sometimes it lies in what we give, and sometimes, in our ability to stand tall even when nothing comes our way. Schuld Die Welt schuldet niemandem etwas! Manchmal begegnen wir im Leben Menschen, deren Verhalten so wirkt, als ob ihnen die ganze Welt etwas schulde. Ihre Forderungen sind endlos, ihre Beschwerden hören nie auf. Sie erwarten, dass alle sie verstehen, ihre Bedürfnisse erfüllen und tun, was sie sagen. Und sie tun das nicht mit einer Bitte oder Dankbarkeit, sondern so, als ob es ihr natürliches Recht sei — und wenn sie das Gefühl haben, nicht zu bekommen, was ihnen „zusteht“, werden sie wütend, ja sogar feindselig. Warum verhalten sich manche Menschen so? Glauben sie wirklich, dass sie es verdienen? Oder versuchen sie, eine innere Leere zu füllen? Solche Verhaltensweisen scheinen oft aus einem tief verwurzelten Gefühl der Unzufriedenheit oder Wertlosigkeit zu stammen. Wenn sich jemand innerlich unzulänglich fühlt, erwartet man, dass die Außenwelt diese Leere füllt. Man sucht nach Anerkennung, Bestätigung, Liebe – aber Man will sie bedingungslos, dauerhaft und ohne selbst etwas zurückzugeben. Denn die innere Leere ist so groß, dass Man entweder nicht weiß, wie Man sie selbst füllen kann – oder Man ist nicht bereit, die dafür nötige Mühe aufzubringen. Bei manchen wird diese Haltung zur Gewohnheit. Ein Mensch, dem als Kind jeder Wunsch erfüllt wurde, der keine Grenzen kennengelernt hat und nie das Wort „Nein“ hören musste, erwartet auch im Erwachsenenalter eine ähnliche Welt. Wird ihr dann ein „Nein“ gesagt, empfindet Man das als persönlichen Angriff. Denn Man ist es gewohnt zu fordern – und fordern bedeutet für ihr, automatisch ein Anrecht darauf zu haben. Aber das Leben gewährt niemandem automatische Rechte (und hier ist nicht die Rede von grundlegenden Menschenrechten wie Wohnen, Bildung etc. – diese sind natürlich unverzichtbar und selbstverständlich). Was jedoch klar sein sollte: Das Leben schuldet niemandem etwas. Die Welt dreht sich, die Zeit vergeht, Menschen leben und sterben – aber niemand ist verpflichtet, für die Gefühle eines anderen zu garantieren. Keiner von uns kann erwarten, allein für seine Existenz endloses Verständnis, bedingungslose Aufmerksamkeit oder ständige Unterstützung zu erhalten (Kinder natürlich ausgenommen). Empathie ist ohne Frage wichtig. Menschen sollten sich gegenseitig unterstützen, helfen, versuchen, einander zu verstehen. Aber das ist kein Recht – es ist eine freiwillige Entscheidung. Und Entscheidungen trifft Man aus freien Stücken, nicht unter Zwang. Einer der wertvollsten Aspekte des Menschseins ist die Fähigkeit, eigene Grenzen zu setzen – und die der anderen zu respektieren. Ich glaube an die Kraft von Grenzen. Tatsächlich denke ich sogar, dass selbst Intimität ihre Grenzen haben sollte. Jeder Mensch hat eine Kapazität, einen emotionalen Raum und Lebensprioritäten. Wenn wir anfangen, andere als unerschöpfliche Quelle zu betrachten, die nur unseren Bedürfnissen dienen soll, werden Beziehungen ungesund. Gegenseitige Erschöpfung und der Abbau der Verbindung beginnen – und am Ende ist Einsamkeit unvermeidlich. Wer würde eine Beziehung aufrechterhalten mit jemandem, der einen ständig in Schuld versetzt? Was also können wir tun, um dieses Gleichgewicht wiederherzustellen? Zuerst sollten wir uns selbst fragen: Was brauche ich wirklich? Liebe? Respekt? Anerkennung? Oder einfach nur gesehen zu werden? Und dann sollten wir uns fragen: Warum erwarte ich das von außen? Als Nächstes sollten wir ein Bewusstsein dafür entwickeln: Bitten ist natürlich – aber niemand ist verpflichtet zu geben. Niemand ist dafür verantwortlich, unsere innere Leere zu füllen. Das ist unsere eigene Reise. Und schließlich: Wir müssen lernen, dankbar zu sein. Ich bin überzeugt, dass Dankbarkeit uns tief stärkt. Dankbar zu sein für das, was wir haben – und ja, sogar für das, was wir nicht haben – hilft uns, nicht an dem festzuhalten, was fehlt, und unterstützt unseren inneren Frieden. Das fördert eine reifere, ausgeglichenere Geisteshaltung. Zusammenfassend: Manche Menschen leben, als ob ihnen die Welt alles schulde. Aber die Wahrheit ist: Niemand schuldet jemandem etwas. Das Leben gewinnt nicht nur durch das Einfordern von Rechten an Bedeutung, sondern durch das Übernehmen von Verantwortung. Wir müssen ein gesundes Gleichgewicht zwischen Geben und Nehmen finden. Ohne uns selbst zu konfrontieren, ohne innere Arbeit, können wir durch bloßes Fordern nicht glücklich werden. Denn wahres Glück liegt nicht darin, dass uns alles gegeben wird – manchmal liegt es in dem, was wir geben, und manchmal in der Fähigkeit, auch dann standzuhalten, wenn nichts kommt.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

babama - ode to my father -ode an meinen Vater

Çok düşündüm şöyle etkili bir giriş yapmak için. Ama ne yazsam eksik kaldı, duygumu anlatmaya yetmedi.... Ortadan gireyim o zaman. Ben büyürken, babam beni her istediğimi yapabileceğime inandırdı, hayatım boyunca şunu da yapamam diye hiçbir düşünce geçmedi aklımdan. Ne üniversite okuyacağım şehri kısıtladı, ne bölümü, hiçbir şeyi.... Babamdan hayır bunu yapamazsın hiç duymadım ben. Hatta üniversiteye gitmeden önce , söyle bir sohbetimiz var. Sana sigara içme diyemem çünkü ben içiyorum, ama sigaraya başlamasan kendine iyilik yaparsın...Zaten hiç merakım olmadı ve şimdiye kadar da tek nefesim yok. Hiçbir zaman da hayatta içmem demedim, hayatın ne getireceği hiç belli olmaz... Bazen aklıma türlü kötü senaryalor geliyor. Ya şöyle olursa ya böyle olursa diye ... O zamanlar da bile, içimi kaplayan sıkıntının yanında aklım, hemen çözüm yolları sermeye çalışıyor önüme. Korkma yaparsın bir şekilde diyor içimde ki ses... Sonunda yapamasam bile, beni yapabileceğime inandırdığın için sana...

Kızıma Mektup

Bu ayki ödevlerimizden biri (geçen kış olduğu gibi yarım gün, evde sıkılmamak adına evimize yakın bir anaokuluna gidiyor kızım), anne ve babanın kızımızın sevdiğimiz yönlerini anlatacağımız bir mektup yazmak. Bu mektup arkadaşlarına okunacak, kendisi hakkındaki düşüncelerimizi arkadaşlarının yanında duymaktan mutlu olacağı vurgulanmış bu ödevi gönderirken. Anne baba olarak neler hissediyoruz, babasıyla aramızda neler konuşuyoruz onun hakkında, bunları içeren bir mektup yazmaya çalıştım, kızımıza ortak duygularımızı iletmeye çalıştım. Mektubum: Canım Kızımız, 05.06.2007 saat 22.23 te seni ilk kucağımıza aldığımızda bu minik güzeller güzeli kız gerçekten bizim kzımız mı diye sorduk birbirimize. 9 ay süren bir mucizeye şahit olmuştuk ve en büyük mucize de seni kollarımız arasına alabilmekti. O günden bu yana neredeyse 3.5 yıl geçti, bazan seni uyurken izliyoruz ve birbirimize tekrarlıyoruz şurada uyuyan melek bizim kızımız diye. Hergün şükrediyoruz sen bizimlesin, sağlıklısın ve m...

Aforizmalar- aphorisms- aphorismen

Son dönemde aklımdan geçen kısa kısa cümleler; Bilinç düzeyi olarak, kendini gelişime kapatıp yaşamaya devam etmek (buna da ne kadar yaşamak denir ise); Hindistan'da ki kast sisteminin en alt seviyesinde (bilinç olarak) yaşama gibi olmaz mı? Bir olmamışlık hissi ile kıvranıp durmak... Kızımın aldığı kararların hatalı olduğunu görüyorum, bu yanlış diyorum ama vazgeçiremiyorum. Umarım çocuğumun hayatını, kendi eliyle yaşanması zor hale getirdiğini izlemek zorunda kalan ebeveynlerden biri olmam. Ne kadar sevseniz de, anneliği bile çocuğunuzun size çizdiği sınıra kadar yapabiliyorsunuz (büyüdüklerinde)... İnsanların birbiri ile bir sebepten ötürü tanıştığını düşünüyorum. Bu yüzden eğer elimize küçük te olsa bir fırsat geçtiğinde, yardımcı olmayı esirgemeyelim. Tabi sonrasında bunu unutmak koşulu ile, beklentiler bizi zehirlemesin diye ... Egomuz bizden eylem ister ve bu yorucudur. Ama hayat eylemsiz olmanızı da istemez, eylemsizliğinizi de yorar. Madem her türlü yorulacağ...