Ana içeriğe atla

İnsan insana nasıl kıyar ?

Şeker tadında bir bayram tatili geçirmek için her şey hazırdı, deniz, güneş, bol uyku, lezzetli yiyecekler. Öyle şehir turlarına falan da katılmak istemiyordum, çünkü doya doya dinlenmek istiyordum yada sebep olarak bunu kendime söylüyordum, çünkü ilk günkü tur katliam köyüne idi. Kitaplardan, televizyondan bilmekle aynı şey değil gidip onca şeyin yaşandığı bir mekana gitmek, geçmişe tanık olmak. Göreceklerime, hissedeceklerime dayanacak gücü bulamadım kendimde ve kaçtım.

Son güne geldiğimizde otel çıkışımız ve uçak saati ile arada çok zaman olduğundan Lefkoşa (Türkiye den gelenlerin çoğu Lefkoşe diyormuş bu yanlış diye düzeltiliyor) – Girne şehir turuna katılalım dedik. Sıradan bir şehir turu zannederken Lefkoşa da ilk durağımızın Barbarlık Evi olduğunu yolda öğrenince içim huzursuzlandı, yine kaçabilirdim eve girmeyerek yada yüzleşmeyi seçebilirdim.

Bu ev Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın ve ailesinin kirada ev sahipleri ile birlikte yaşadığı evmiş. 1963 yılında binbaşı görevdeyken eve bir saldırı düzenleniyor ve banyo küvetine annesi ile saklanan 3 yavrucak katlediliyor. Olayın ayrıntılarının, kimin neden yaptığının önemi yok bence, ayrıntıların sürekli deşilmesi, bizler-onlar ayrımı bizleri hiçbir yere götüremedi yıllarca , götüremez de.

Burada asıl insanın canını acıtan, bir insan evladının nasıl olup ta savunmasız, kendinden güçsüz ve kendisi ile savaşamayacak insanları öldürdüğünü anlamaya çalışmak. Eşim girme dedi içerideki fotoğrafları görmeye yürek dayanmaz. Ama işte bir duvar arkamdaydı ve belki anlarım dedim, bir cevap bulabilirim dedim insanlığın neden bu kadar vahşi olduğuna?

Yüzüme ağır bir tokat gibi vurdu duvara asılmış fotoğraflar, o ev. Çok farklıymış tüm bunları canlı canlı görmek. Televizyonda belki onlarca kez izlemiştim belgeselini ama böyle şahit olmak bir başka imiş ve orada anladım neden artık savaşların televizyonlardan naklen yayınlandığını. Böylece gerçekliğinin, vahşiliğinin ve acımasızlığının üstünü örtüyorlar ve ne yazık ki kanıksatıyorlar bize, normalimiz haline getiriyorlar. Savaşlar bile artık ‘show business’ in bir parçası oldu. Televizyonda hep film ve dizi izlemeye alışmış beyinler; savaşlara, çarpışmalara ait görüntüleri de gerçek dışıymış gibi algılıyor, hepsinden kötüsü de bu bilerek yapılıyor. Ben orada 45 yıl önce katledilen 3 çocuğa ve annesine ağlarken, işte tam o anda kim bilir nice başka savunmasız insanlar katledilmeye devam ediyordu.

Fotoğraflara baktım, baktım ve ağladım. İnsanlığın gaddar yüzüne bir kez daha şahit oldum, bir çentik daha atıldı içimde ama yine bir cevap bulamadım nasıl bu kadar acımasız olabildiğimize.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kızıma Mektup

Bu ayki ödevlerimizden biri (geçen kış olduğu gibi yarım gün, evde sıkılmamak adına evimize yakın bir anaokuluna gidiyor kızım), anne ve babanın kızımızın sevdiğimiz yönlerini anlatacağımız bir mektup yazmak. Bu mektup arkadaşlarına okunacak, kendisi hakkındaki düşüncelerimizi arkadaşlarının yanında duymaktan mutlu olacağı vurgulanmış bu ödevi gönderirken. Anne baba olarak neler hissediyoruz, babasıyla aramızda neler konuşuyoruz onun hakkında, bunları içeren bir mektup yazmaya çalıştım, kızımıza ortak duygularımızı iletmeye çalıştım. Mektubum: Canım Kızımız, 05.06.2007 saat 22.23 te seni ilk kucağımıza aldığımızda bu minik güzeller güzeli kız gerçekten bizim kzımız mı diye sorduk birbirimize. 9 ay süren bir mucizeye şahit olmuştuk ve en büyük mucize de seni kollarımız arasına alabilmekti. O günden bu yana neredeyse 3.5 yıl geçti, bazan seni uyurken izliyoruz ve birbirimize tekrarlıyoruz şurada uyuyan melek bizim kızımız diye. Hergün şükrediyoruz sen bizimlesin, sağlıklısın ve m...

Aforizmalar- aphorisms- aphorismen

Son dönemde aklımdan geçen kısa kısa cümleler; Bilinç düzeyi olarak, kendini gelişime kapatıp yaşamaya devam etmek (buna da ne kadar yaşamak denir ise); Hindistan'da ki kast sisteminin en alt seviyesinde (bilinç olarak) yaşama gibi olmaz mı? Bir olmamışlık hissi ile kıvranıp durmak... Kızımın aldığı kararların hatalı olduğunu görüyorum, bu yanlış diyorum ama vazgeçiremiyorum. Umarım çocuğumun hayatını, kendi eliyle yaşanması zor hale getirdiğini izlemek zorunda kalan ebeveynlerden biri olmam. Ne kadar sevseniz de, anneliği bile çocuğunuzun size çizdiği sınıra kadar yapabiliyorsunuz (büyüdüklerinde)... İnsanların birbiri ile bir sebepten ötürü tanıştığını düşünüyorum. Bu yüzden eğer elimize küçük te olsa bir fırsat geçtiğinde, yardımcı olmayı esirgemeyelim. Tabi sonrasında bunu unutmak koşulu ile, beklentiler bizi zehirlemesin diye ... Egomuz bizden eylem ister ve bu yorucudur. Ama hayat eylemsiz olmanızı da istemez, eylemsizliğinizi de yorar. Madem her türlü yorulacağ...

Annelik üzerine - about to be mother - im Begriff zu sein Mutter

Dün anneler günü olunca ve sabahtan biraz da kendimle kalınca, annelik üzerine düşündüm biraz... Ben kızımızı büyütürken yapılacaklar konusunda çok ısrar eden bir anne olmadım; bir şey yemek istemiyorsa başka bir şey önerdim, giymek istemediği şeyi zorla giydirmedim (bazen hiç olmayacak yerlere, hiç olmayacak kıyafetler ile gitmek isterdi , izin vermediğim oldu), o an yemek istemez ise sonra yersin dedim, gündüz uykusunu bırakmak istediğinde zorla uyutmadım ancak akşam uyku saati konusunda disiplinli olmaya çalıştım vb. Eşim, özellikle benim yemek konusunda ısrarcı olmamamı hep eleştirdi ve yemek konusunda (aslında her konuda) ısrarcı bir anne (bu benim annemin tam tersi bir annelik) ile büyüdüğü için; yemek yediren anneyi , şefkatli anne olarak kodladığından; bana zaman zaman şefkatli bir anne olmadığımı ima etti. Şaka ile karışık lakabımı Norveçli mürebbiye yaptı. Benim görüşüme göre ise bir çocuk annesi tarafından sevildiğini biliyor ise, yemekte ısrar etmiş, etmemiş; onu öyle y...