Geçtiğimiz hafta sonu evlendikten sonra ilk kez kız kıza tatilimi gerçekleştirdim Kısa ama çok güzel bir tatildi. Ben ve 2 kafadar arkadaşım öyle miydi böyle miydi derken bu seyahati gerçekleştirdik, şimdi geriye harika anılar kaldı....
Öncelikler biletlerimizi aldık bundan yaklaşık 1,5 ay kadar önce 5, sonra booking.com dan merkeze 1 km ve daha yakınında olan apartları araştırdık ve opera binasına yakın Derag Apart Hotel' i tercih ettik (2 gece kişi başı 300 er TL ödeik). İyi ki de öyle yaptık çok güzel ve merkezi bir oteldi.
Cuma öğleden sonra havaalanında buluştuk, hafta sonu tatili olduğu için çantalarımız minik olduğu için yanımıza aldık, çok kalabalık olmadığı için kısa sürede güvenliklerden geçip soluğu Kitchenette 'de aldık , 3 kız bir pizza ve salatayı paylaşarak uçağımızı bekledik.
Uçağımız 19:45 te kalkışını yaptı ve Viyana saati ile 21:10 da iniş yaptı. Hava alanından otele nasıl gideriz diye araştırma yaparken CAT ile 11 Euro karşılığında metro ile gidebileceğimizi öğrendik, otel bize 42 Euro ile pick-up servisi önerince kişi başı 3 Euro fazla veririz hem de ekstra yorulmayız diye bu yolu tercih ettik, çıkışta bizi ismimizle bekleyen şoförü bulup yarım saat içinde otelimize vardık. Viyana havaalanında pasaport kontrolünün seri olduğunu belirtmek isterim.
Otele varınca doğru apartımıza geçtik, görevli odaların yenilendiğini söyledi. Banyosu geniş ve temiz, yaşama alnında içinde mikrodalga fırın ve bulaşık makinası bulunan bir mutfak köşesi, 1 deri L-koltuk ve 2 adet 2 kişilik yatak vardı. Bina eski ve kalın duvarlı bir bina olup , çift camlı idi ve hiç ısınma problemi yaşamadık. Uçuşumuzu THY ile yaptığımız için (1,5 ay nce aldığımız için biletlere gidiş-dönüş 500 TL ödedik) ve uçakta da bir şeyler yediğimiz için karnımız toktu saatlerimizi 08:00 kurup duş alıp doğruca yattık. Aramızdan deli yatan arkadaşı içeride ki çift kişiliğe gönderdik.
Sabah alarmla uyanınca baktık ki deli yatan arkadaş erkenci çoktan kalkıp gitmiş. Bizim kalkış saatimizi bildiğinden bir süre sonra çıktı geldi kendisi, kendisine para verip doğruca kahvaltılık bir şeyler almaya gönderdik markete. Birkaç çeşit, peynir, cherry domates, çay, ekmek ve ispanyol usulü çekirdekleri çıkarılmış siyah zeytin ile döndü kendisi. Filtre kahve makinasını çay makinası gibi kullanarak Türk usulüne yakın bir çay elde ettik, üzerine getirdiğim Türk Kahvesini haşlama usul içerek kahvaltımızı tamamladık ve sonra vurduk kendimizi yollara.
Inner Stadt denilen alan tüm görülecek tarihi binaların toplandığı yer, oraya bizim İstiklal' in benzeri olan Graben Caddesinden yürüyerek ulaşma mümkün, bizim kaldığımız apartta Graben'in başında olunca başladık yürümeye. İl karşımıza çıkan St. Stephan kilisesi oldu içeri girdiğimizde ayin vardı sessizce bir müddet dinleyip sonra dileklerimizle birlikte birer mum diktik oradan bir Tuna Nehrin' e ulaşalım dedik. Tuna Nehri'nin etrafında biraz turlayıp yine şehrin içine doğru yol aldık.
Parlamento Binası, Milli Kütüphane, Belediye Binası (Rathause), Halk bahçesi vb. hepsi birbirine yürüme mesafesinde ve güzel binalar. Şansımıza gün boyu güneşli ve ılık bir hava hakimdi. Belediye Binası' nın karşısında ki boş alana buz pateni alanı yapılmış , güzel havayı görenler - 7 den 70 e - ya kendi patenleri ya da kiraladıkları patenler ile kayıyorlardı biz de banka oturup biraz onları seyredip bir şeyler içtik yüzümüzü güneşe dönerek. Orada tesadüfen Viyana Sky Cafe ile karşılaştık , 7 Euro verip sıraya giriyorsunuz, dönen ve koltukları olan bir asansöre binerek 10 dakikalığına 360 derece Viyana'yı yukarıdan seyrediyorsunuz.
Sonrasında Belvedere Sarayı'na nasıl gideceğimizi bir kebapçı büfesinden öğrenerek, D hattını beklemeye koyulduk. Burada ki tüm kebap ve pizza büfelerini Türkler çalıştırıyor, başınız sıkıştığında bir tanesine yanaşıp her türlü yardımı alabilirsiniz. Tramvaydan bilet alabileceğimizi de kendilerinden öğrenerek beklemeye başladık. Acemilik işte arkada ki vagonlardan birine binince bilet alamayacağımızı anlayıp bir sonra ki durakta inip koşarak ilk vagona tekrar bindik. Ama o ne , makine sadece bozuk para kabul ediyor, yolculardan bir hanım 5 Euromuzu bozarak bize yardım etti de biletlerimizi alabildik. Bu arada gerçekten o kadar yardımsever insanlar ile karşılaştık ki, hiç zorluk yaşamadık. 4 durak sonrasında hemen sarayın dibinde ki durakta indik ve bilet ofisine doğru yol aldık. Saray bir kaç bölümden oluşuyordu. Yukarı Saray 14 Euro, Aşağı Saray 11 Euro, İkisi birden 19 Euro ve bu ikisine şimdi hatırlamadığım bir alan eklenince 25 Euro' ya sarayda açık olan bölümleri gezebiliyorsunuz. Biz Aşağı Saray'ı seçtik, bu alanda resimler ve kraliyet ailesinden kalan kıyafet, takı, yemek takımları vb. sergileniyor. Ama burada Aşağı Saraya gidip gelmek için yürüdüğümüz yokuşlu bahçeyi anmadan geçemeyeceğim, bizi bitirdi, hepsini gezmeyecek iseniz yukarı sarayı seçin derim. Sarayın içinde ki vestiyer hizmeti iyi ve ucuz 0,5 Euro, böylece dolaşırken paltonuzu ve elinizde ki çantaları taşımanız gerekmiyor.
Sonra aynı duraktan tramvaya binip otelimize yakın durakta inip , dinlenmeye karar verdik. Akşam için plan belliydi Fighlmüller' de Schnitzel. Dolaşırken yerini tespit etmiştik. Foursquare'den bakarken rezervasyonsuz gitmeyin diye bir uyarı gördük. Hemen aradık ancak tüm yerlerimiz dolu diye cevap aldık, yine de yılmadık sıra bekleriz yine de yeriz deyip yemek saatinde yola düştük. İlk gittiğimiz şubesi St Stephan' dan bir sokak sonra arada , yer göstericisi aksi bir beydi, tüm akşam doluyuz diyerek bizi gönderdi, dışarı çıkınca diğer şubenin 600 mt ileride olduğu ile ilgili bir yol tarifi gördük ve okları takip ettik, bizden önce 4 grup sıra bekliyordu sadece 10-15 dakika bekleyerek sonunda cam kenarında ki yerimize kavuştuk. Dana schnitzelimizin yanında birer kadeh şarap ve yine meşhur patatesli salatalarından söyledik. 15 dakika kadar da yemeğimizi bekledik sonra keyifle yedik (yemek 1 dana schnitzel, 1 kadeh kırmızı şarap ve 1 patates salatası kişi başı 27 Euro tuttu). Biz çıkarken kuyruğun daha da uzadığını gördük.
Amaç sonra bir gece kulübüne gitmekti ancak o kadar yorgunduk ki otele gidip birer kahve bile içince kendimize gelemediğimizi görüp odamızın yolunu tutup, duşlarımızı alıp doğruca yattık.
Pazar sabahı geç kalktık, çıkışı 11:00 de yapmamız gerekiyordu , son dakikaya kadar odada dinlenip saati gelince valizlerimizi emanete bırakıp ve dönüş için hava alanına yine araç kiralama işini halledip yine yollara düştük. Graben'de biraz daha turlayıp , bu sefer gitmediğimiz yöne doğru yürüdük. Mozart' ın heykeli önünde fotoğraf çektirip , imparatorluk sarayının bahçesinde gezdik, biraz ileride kelebek serasını gördük ancak içeri girmedik. Sonra meşhur Sacher tatlısını yemek için Sacher Cafe ye doğru yol aldık (oteli, satış mağazası vb. hepsi aynı binada yer almakta). Ben pastayı biraz fazla tatlı buldum. Yoğun çikolata kaplı bir kek ve kekin ara katmanlarında marmelat vardı ancak yanında içtiğim cafe latte çok güzeldi.
Oradan çıkıp yerel bira servis yapan bir kafeye gittik (bizim kızlar 1 gün öce keşfetmişler), sonra otelden çıkmamız gereken saate kadar orada bira , patates ve cips üçlüsü eşliğinde sohbet ettik. Birbirimiz durmadan ne iyi ettik deyip durduk. Gerçekten ne iyi ettik :).
Saatimiz gelince otele doğru yürümeye başladık, tüm hafta sonu bize kıyak geçen hava, nasıl olsa gidiyorsunuz diyerek yağmur atıştırmaya başladı.
Sonrası hava alanı, uçuş, İstanbul, freeshop ve taksi ile ev derken yatmam gece yarısını buldu. Viyana hava alanında güvenliği son dakikaya kadar geçmemenizi öneririm , çünkü sadece tuvalet ve sıvı- bisküvi satan makinalar var. Hatta bu alanda su veren makina arızalı idi ancak bir görevli bizim diğer alana geçerek su almamıza yardım etti. Tam bir mahrumiyet bölgesi. Daha önce Viyana' dan Prag' a uçmuştum o bölge böyle değildi bu farkın nedenini anlayamadım.
Bir de kızıma tavşan kutulu , kendime de yoğun kakaolu Heidi marka çikolata almıştım, tadı nefis bulursanız almadan dönmeyin.
Bir gün giderseniz, en az bizim kadar keyifli bir seyahat dilerim.
Biz kızlar başka destinasyonları çoktan belirledik bile ....
Parlamento Binası, Milli Kütüphane, Belediye Binası (Rathause), Halk bahçesi vb. hepsi birbirine yürüme mesafesinde ve güzel binalar. Şansımıza gün boyu güneşli ve ılık bir hava hakimdi. Belediye Binası' nın karşısında ki boş alana buz pateni alanı yapılmış , güzel havayı görenler - 7 den 70 e - ya kendi patenleri ya da kiraladıkları patenler ile kayıyorlardı biz de banka oturup biraz onları seyredip bir şeyler içtik yüzümüzü güneşe dönerek. Orada tesadüfen Viyana Sky Cafe ile karşılaştık , 7 Euro verip sıraya giriyorsunuz, dönen ve koltukları olan bir asansöre binerek 10 dakikalığına 360 derece Viyana'yı yukarıdan seyrediyorsunuz.
Sonrasında Belvedere Sarayı'na nasıl gideceğimizi bir kebapçı büfesinden öğrenerek, D hattını beklemeye koyulduk. Burada ki tüm kebap ve pizza büfelerini Türkler çalıştırıyor, başınız sıkıştığında bir tanesine yanaşıp her türlü yardımı alabilirsiniz. Tramvaydan bilet alabileceğimizi de kendilerinden öğrenerek beklemeye başladık. Acemilik işte arkada ki vagonlardan birine binince bilet alamayacağımızı anlayıp bir sonra ki durakta inip koşarak ilk vagona tekrar bindik. Ama o ne , makine sadece bozuk para kabul ediyor, yolculardan bir hanım 5 Euromuzu bozarak bize yardım etti de biletlerimizi alabildik. Bu arada gerçekten o kadar yardımsever insanlar ile karşılaştık ki, hiç zorluk yaşamadık. 4 durak sonrasında hemen sarayın dibinde ki durakta indik ve bilet ofisine doğru yol aldık. Saray bir kaç bölümden oluşuyordu. Yukarı Saray 14 Euro, Aşağı Saray 11 Euro, İkisi birden 19 Euro ve bu ikisine şimdi hatırlamadığım bir alan eklenince 25 Euro' ya sarayda açık olan bölümleri gezebiliyorsunuz. Biz Aşağı Saray'ı seçtik, bu alanda resimler ve kraliyet ailesinden kalan kıyafet, takı, yemek takımları vb. sergileniyor. Ama burada Aşağı Saraya gidip gelmek için yürüdüğümüz yokuşlu bahçeyi anmadan geçemeyeceğim, bizi bitirdi, hepsini gezmeyecek iseniz yukarı sarayı seçin derim. Sarayın içinde ki vestiyer hizmeti iyi ve ucuz 0,5 Euro, böylece dolaşırken paltonuzu ve elinizde ki çantaları taşımanız gerekmiyor.
Sonra aynı duraktan tramvaya binip otelimize yakın durakta inip , dinlenmeye karar verdik. Akşam için plan belliydi Fighlmüller' de Schnitzel. Dolaşırken yerini tespit etmiştik. Foursquare'den bakarken rezervasyonsuz gitmeyin diye bir uyarı gördük. Hemen aradık ancak tüm yerlerimiz dolu diye cevap aldık, yine de yılmadık sıra bekleriz yine de yeriz deyip yemek saatinde yola düştük. İlk gittiğimiz şubesi St Stephan' dan bir sokak sonra arada , yer göstericisi aksi bir beydi, tüm akşam doluyuz diyerek bizi gönderdi, dışarı çıkınca diğer şubenin 600 mt ileride olduğu ile ilgili bir yol tarifi gördük ve okları takip ettik, bizden önce 4 grup sıra bekliyordu sadece 10-15 dakika bekleyerek sonunda cam kenarında ki yerimize kavuştuk. Dana schnitzelimizin yanında birer kadeh şarap ve yine meşhur patatesli salatalarından söyledik. 15 dakika kadar da yemeğimizi bekledik sonra keyifle yedik (yemek 1 dana schnitzel, 1 kadeh kırmızı şarap ve 1 patates salatası kişi başı 27 Euro tuttu). Biz çıkarken kuyruğun daha da uzadığını gördük.
Amaç sonra bir gece kulübüne gitmekti ancak o kadar yorgunduk ki otele gidip birer kahve bile içince kendimize gelemediğimizi görüp odamızın yolunu tutup, duşlarımızı alıp doğruca yattık.
Pazar sabahı geç kalktık, çıkışı 11:00 de yapmamız gerekiyordu , son dakikaya kadar odada dinlenip saati gelince valizlerimizi emanete bırakıp ve dönüş için hava alanına yine araç kiralama işini halledip yine yollara düştük. Graben'de biraz daha turlayıp , bu sefer gitmediğimiz yöne doğru yürüdük. Mozart' ın heykeli önünde fotoğraf çektirip , imparatorluk sarayının bahçesinde gezdik, biraz ileride kelebek serasını gördük ancak içeri girmedik. Sonra meşhur Sacher tatlısını yemek için Sacher Cafe ye doğru yol aldık (oteli, satış mağazası vb. hepsi aynı binada yer almakta). Ben pastayı biraz fazla tatlı buldum. Yoğun çikolata kaplı bir kek ve kekin ara katmanlarında marmelat vardı ancak yanında içtiğim cafe latte çok güzeldi.
Oradan çıkıp yerel bira servis yapan bir kafeye gittik (bizim kızlar 1 gün öce keşfetmişler), sonra otelden çıkmamız gereken saate kadar orada bira , patates ve cips üçlüsü eşliğinde sohbet ettik. Birbirimiz durmadan ne iyi ettik deyip durduk. Gerçekten ne iyi ettik :).
Saatimiz gelince otele doğru yürümeye başladık, tüm hafta sonu bize kıyak geçen hava, nasıl olsa gidiyorsunuz diyerek yağmur atıştırmaya başladı.
Sonrası hava alanı, uçuş, İstanbul, freeshop ve taksi ile ev derken yatmam gece yarısını buldu. Viyana hava alanında güvenliği son dakikaya kadar geçmemenizi öneririm , çünkü sadece tuvalet ve sıvı- bisküvi satan makinalar var. Hatta bu alanda su veren makina arızalı idi ancak bir görevli bizim diğer alana geçerek su almamıza yardım etti. Tam bir mahrumiyet bölgesi. Daha önce Viyana' dan Prag' a uçmuştum o bölge böyle değildi bu farkın nedenini anlayamadım.
Bir de kızıma tavşan kutulu , kendime de yoğun kakaolu Heidi marka çikolata almıştım, tadı nefis bulursanız almadan dönmeyin.
Bir gün giderseniz, en az bizim kadar keyifli bir seyahat dilerim.
Biz kızlar başka destinasyonları çoktan belirledik bile ....
harikasın !! çok güzel özetlemişsin
YanıtlaSilharika olan sizinle seyahatti :)
Silsüper olmus. tekrardan yasadım...
Silen kısa zamanda yeni yerlerde daha süperlerine :)
Sil