Ana içeriğe atla

bütün gözler bende- all eyes on me - alle Augen auf mich

Bu söylediğimi övünmek için söylemiyorum, yani hatta aslında bazen, hadi lanet diye abartmayayım ama insan ilişkilerinde zorlaştırıcı bir özellik olarak görüyorum. Algımın çok açık olduğuna inanıyorum ve insanların hareketlerini sadece olduğu gibi değil (bunu nasıl anlatacağım) altında yatan herşey ile hissettiğimi ve anladığımı düşünüyorum. Bu algı açıklığı bana bir çok insan halini görme fırstı veriyor. Bu hallerin bazılarına bir anlam verebiliyorum; yaşadıklarını/ hayatını düşününce ama bir hal var ki; ona hiç tolerans göstermek istemiyorum. Bu insan halini görünce, tüylerim diken diken oluyor ve hiç anlayış gösteresim gelmiyor. 'Bütün gözler bende' hali olarak özetleyebileceğim; bulunduğu ortamda ve hatta fiziksel olarak bulunamadığı ortamda bile sürekli yüksek bir şekilde ( bu sadece ses anlamında değil) ben buradayım; beni görün, farkedin ve varlığımı onaylayın dercesine her hareketi ve sözü ile kendi varlığını sürekli kanıtlama ihtiyacı içinde olan insanlar. Bu insanlar sanki sürekli kendilerini bana sokuşturmaya çalışıyorlarmış ve kendi varlıklarına sürekli olarak beni tanık etmeye çalışıyorlar gibi hissediyorum ve ben bu tanıklığı hiç istemiyorum . Hepimiz öyle yada böyle şu dünyada bir hacim kaplıyoruz, yani bunca yaygara ve tantanaya ne gerek var. Sakin, lütfen ! all eyes on me I'm not saying this to boast, in fact, sometimes I see it as a challenging trait in human relationships; i believe my perception is very sharp, and I feel and understand people's actions not just as they are (how do I explain this) but with everything underlying them. This perceptiveness gives me the opportunity to see many human conditions. I can make sense of some of these conditions when I think about their experiences/lives, but there is one condition that I have no tolerance for. When I see this human condition, it makes my skin crawl, and I have no desire to show any understanding. I can summarize it as the "all eyes on me" state; people who constantly need to prove their existence with every action and word, as if saying "I'm here; see me, notice me, and acknowledge my presence," even in environments where they are not physically present. It feels like these people are constantly trying to impose themselves on me and make me witness their existence, and I don't want this witness at all. We all occupy some space in this world one way or another, so why all the fuss and commotion? Calm down, please! Alle Augen auf mich Ich sage das nicht, um anzugeben, tatsächlich sehe ich es manchmal als eine herausfordernde Eigenschaft in zwischenmenschlichen Beziehungen; ich glaube, meine Wahrnehmung ist sehr scharf, und ich fühle und verstehe die Handlungen der Menschen nicht nur so, wie sie sind (wie erkläre ich das), sondern mit allem, was darunter liegt. Diese Wahrnehmung gibt mir die Möglichkeit, viele menschliche Zustände zu sehen. Einige dieser Zustände kann ich nachvollziehen, wenn ich über ihre Erfahrungen/Leben nachdenke, aber es gibt einen Zustand, für den ich keine Toleranz habe. Wenn ich diesen menschlichen Zustand sehe, läuft es mir kalt den Rücken herunter, und ich habe keine Lust, Verständnis zu zeigen. Ich kann es als den "Alle Augen auf mich"-Zustand zusammenfassen; Menschen, die ständig mit jeder Handlung und jedem Wort ihre Existenz beweisen müssen, als ob sie sagen: "Ich bin hier; seht mich, bemerkt mich und erkennt meine Anwesenheit an", selbst in Umgebungen, in denen sie nicht physisch anwesend sind. Es fühlt sich an, als würden diese Menschen ständig versuchen, sich mir aufzudrängen und mich zu Zeugen ihrer Existenz zu machen, und ich möchte diese Zeugenschaft überhaupt nicht. Wir alle nehmen auf die eine oder andere Weise Platz in dieser Welt ein, also warum all das Aufhebens und Getöse? Beruhigt euch, bitte!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kızıma Mektup

Bu ayki ödevlerimizden biri (geçen kış olduğu gibi yarım gün, evde sıkılmamak adına evimize yakın bir anaokuluna gidiyor kızım), anne ve babanın kızımızın sevdiğimiz yönlerini anlatacağımız bir mektup yazmak. Bu mektup arkadaşlarına okunacak, kendisi hakkındaki düşüncelerimizi arkadaşlarının yanında duymaktan mutlu olacağı vurgulanmış bu ödevi gönderirken. Anne baba olarak neler hissediyoruz, babasıyla aramızda neler konuşuyoruz onun hakkında, bunları içeren bir mektup yazmaya çalıştım, kızımıza ortak duygularımızı iletmeye çalıştım. Mektubum: Canım Kızımız, 05.06.2007 saat 22.23 te seni ilk kucağımıza aldığımızda bu minik güzeller güzeli kız gerçekten bizim kzımız mı diye sorduk birbirimize. 9 ay süren bir mucizeye şahit olmuştuk ve en büyük mucize de seni kollarımız arasına alabilmekti. O günden bu yana neredeyse 3.5 yıl geçti, bazan seni uyurken izliyoruz ve birbirimize tekrarlıyoruz şurada uyuyan melek bizim kızımız diye. Hergün şükrediyoruz sen bizimlesin, sağlıklısın ve m...

Aforizmalar- aphorisms- aphorismen

Son dönemde aklımdan geçen kısa kısa cümleler; Bilinç düzeyi olarak, kendini gelişime kapatıp yaşamaya devam etmek (buna da ne kadar yaşamak denir ise); Hindistan'da ki kast sisteminin en alt seviyesinde (bilinç olarak) yaşama gibi olmaz mı? Bir olmamışlık hissi ile kıvranıp durmak... Kızımın aldığı kararların hatalı olduğunu görüyorum, bu yanlış diyorum ama vazgeçiremiyorum. Umarım çocuğumun hayatını, kendi eliyle yaşanması zor hale getirdiğini izlemek zorunda kalan ebeveynlerden biri olmam. Ne kadar sevseniz de, anneliği bile çocuğunuzun size çizdiği sınıra kadar yapabiliyorsunuz (büyüdüklerinde)... İnsanların birbiri ile bir sebepten ötürü tanıştığını düşünüyorum. Bu yüzden eğer elimize küçük te olsa bir fırsat geçtiğinde, yardımcı olmayı esirgemeyelim. Tabi sonrasında bunu unutmak koşulu ile, beklentiler bizi zehirlemesin diye ... Egomuz bizden eylem ister ve bu yorucudur. Ama hayat eylemsiz olmanızı da istemez, eylemsizliğinizi de yorar. Madem her türlü yorulacağ...

Annelik üzerine - about to be mother - im Begriff zu sein Mutter

Dün anneler günü olunca ve sabahtan biraz da kendimle kalınca, annelik üzerine düşündüm biraz... Ben kızımızı büyütürken yapılacaklar konusunda çok ısrar eden bir anne olmadım; bir şey yemek istemiyorsa başka bir şey önerdim, giymek istemediği şeyi zorla giydirmedim (bazen hiç olmayacak yerlere, hiç olmayacak kıyafetler ile gitmek isterdi , izin vermediğim oldu), o an yemek istemez ise sonra yersin dedim, gündüz uykusunu bırakmak istediğinde zorla uyutmadım ancak akşam uyku saati konusunda disiplinli olmaya çalıştım vb. Eşim, özellikle benim yemek konusunda ısrarcı olmamamı hep eleştirdi ve yemek konusunda (aslında her konuda) ısrarcı bir anne (bu benim annemin tam tersi bir annelik) ile büyüdüğü için; yemek yediren anneyi , şefkatli anne olarak kodladığından; bana zaman zaman şefkatli bir anne olmadığımı ima etti. Şaka ile karışık lakabımı Norveçli mürebbiye yaptı. Benim görüşüme göre ise bir çocuk annesi tarafından sevildiğini biliyor ise, yemekte ısrar etmiş, etmemiş; onu öyle y...