Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mutluluğun sırlarından biri

Mutluluğun sırrı deyince ve mutluluk insandan insana değişen bir kavram da olunca, mutluluğun sırlarından biri demek daha doğru geldi. Bu aralar yine bir değişim sürecindeyim sanki, dinginliğe bir adım daha yakınlaştıran bir değişim gibi... Her değişim öncesi gibi, biraz sancılı oldu. Şubat ve Mart' ta karamsar bir ruh hali seyrederken şimdi çok dingin hissediyorum. Daha önceden fark etmediğim konularda, farkındalığım artıyor. Kararlar alıyorum, daha önce verdiğim kararlardan vazgeçiyorum. Ay yok yok yapamayacağım dediğim konularda, kafamda soru işaretleri uyanıyor. Sır dedim nerelere geldim. Sır da değil aslında, belki daha önce başka yerlerde okumuş yada başka birinden duymuş bile olabilirim.  Ama işte insanın kendi içinde keşfi bir başka oluyor. Neymiş efenim, kafamda yanan ampul: Çevrendeki insanlardan beklentilerini minimumda tutmak, hatta mümkün ise hiçbir beklentiye girmemek. Dikkat ediyorum, kırgınlıkları en çok ; çok samimiyiz- çok iyi arkadaşız vb. dediğimiz b...

artık...

Dün Elazığ' dan uçakla arkadaşlarımızın düğününden dönerken aklıma gelenleri yazmaya çalışacağım. Elazığ' a ilk gidişimdi bu arada, hatta dünyada en gittiğim doğu lokasyonu değil belki ama Türkiye' de bu kadar doğuya daha önce hiç gitmemiştim.  Bu kadar yeşil beklemiyordum, herkes çok sıcak ve misafirperver davrandı, hiç yabancılık çekmedim, kendimi yük gibi hissettirmeden ağırladılar sağ olsunlar. Mutfakları tek kelime ile muhteşem, her şey çok ama çok lezizdi. Çok kısa ama bir o kadar keyifli bir seyahat oldu bizim için, dün dönüş öncesi hızlı bir şehir turu yapma fırsatımız da oldu. Harput'a çıktık, eski bir cami ve kale surlarına bakma fırsatımız oldu ve ne yazık ki restorasyon çalışması altında tarihin nasıl yok edildiğini gördük. Bunlar kısaca veni, vidi, vici kısmı, oysa dönüş uçağında düşündüklerim bambaşka şeyler oldu. Fark ettim ki ben artık haklı olmak değil sadece huzurlu ve mutlu olmak istiyorum. Zamanında değiştiremeyeceğim şeylerle ilgili bir dolu c...

Sonunda Çağla Bebeği Kokladım

Dün Ankara' da denetimim vardı. Firmanın danışmanı da İzmir'den geldi. Daha bismillah havaalanında karşılaştık, aman denetimi çabuk bitirelim bir yeri daha ziyaret etmem gerekiyor dedi. Ben de siz dokümanları hızlı sunarsanız neden olmasın dedim. Arkadaş çalışıp gelmiş denetimi 2 saat kadar erken bitirdik. Ben de ne yaptım ? Atladım kardeşimin evine gittim Çağla Bebeği koklamaya. Annemle babam da oradaydı, onlarla da hasret gidermiş oldum. Nasıl tatlıydı anlatamam, 3 kg üzerine çıkmış ama hala minicik. Durmadan ay benim kızım da bu kadar küçük müydü deyip durdum. Cennet gibi mis kokusunu içime çektim, bol bol fotoğraflarını çektim. Tabi birde tecrübemi konuşturdum. Acemi anne - baba ile, son bebeklerini kucağına 30 senen önce almış olan anne- baba (anane- büyükbaba) fark etmemiş, bebeğin burnu tıkalı, yavrum rahat ememiyor, hemen bir operasyon ile burnundan gugulileri çıkardım da yavrucak rahat bir nefes aldı. Ah benim kelebeğim, ailemizin en küçük prensesi, hoş geldin,...

sky out of my window

Bir ofis gününün ardından, kapıdan girer girmez elimdeki çantayı oracığa bırakıp, montumu da başka bir yere. Uzanıverip camın yanında ki koltuğa, hazır çocuğum bahçede teyzesi ile oynarken. Sadece bakınca gökyüzüne başka hiç bir şey düşünmeden, gökyüzü hem yakın hem uzak ....

Aslolan

Bir ömre bir çok aşk sığdırmak mıdır? Yoksa bir aşkı Bir ömre sığdırabilmek midir aslolan?

Bahar hayatımıza nasıl sızdı ?

Önce bahçemizi yeşillendirdi ..... Sonra balkonumuzda çilek çiçeği oldu .... En sonunda evimizin penceresinden giriverdi.... Yetmedi dilimize de dolandı: Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum? Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar? Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var? Tabi ki ben böyle olduğum için bahar Çünkü sana değdiğinden beri ellerim Bütün kış dallarımda tomurcuklar var http://www.youtube.com/watch?v=Z2dl2K6HbMw

Kitap Okumayı Sevmek

Benim babam çok kitap okur, küçüklüğüme dair babamı ne zaman gözümün önüne getirmeye çalışsam; babamın koltuğa uzanmış (annemin deyişiyle yanlamış) kitap okuyan hali gelir gözümün önüne. Sabah kalkardım babam kitap okuyor olurdu, gece tuvalete kalkardım babam yine kitap okuyor olurdu. Vitrinler vardı benim çocukluğumda, misafir odalarını süsleyen. Annelerin yemek takımlarını, kristal bardaklarını sergiledikleri. Benim anneme ise sadece2 göz ayrılmıştı, çünkü diğer raflar babamın kitapları ile doluydu. Yeşil 8 ciltlik Resimli Ansiklopedi serisi vardı mesela, benim hayranlıkla okumayı bilmeden tekrar tekrar resimlerine baktığım. En belirgin hatırladığım resimler; deniz altı canlandırması (değişik balıklar, yosunlar vs.), Hindu bir erkek resmi (turuncu yerel kıyafetli ve hatırladığım kadarı ile çenesinde piercing vardı) ve İsveçli bir kız (sarışın, güneşli havada gözlerini kısarak bakmış). Bir gün eve kolilerce kitap geldi, o zaman sanırım 5- 5.5 yaşlarındayım, babamın yeni siparişl...

ÖZLEM - ÖZDEMİR ASAF

Bir gece, Gecede bir uyku. Uykunun içinde ben. Uyuyorum, Uykudayım, Yanımda sen. Uykunun içinde bir rüya, Rüyamda bir gece, Gecede ben. Bir yere gidiyorum, Delice. aklımda sen. Ben seni seviyorum, Gizlice.. El-pençe duruyorum, Yüzüne bakıyorum, Söylemeden, Tek hece. Seni yitiriyorum Çok karanlık bir andan. Birden uyanıyorum, Bakıyorum aydınlık; Uyuyorsun yanımda.. Güzelce.

Kızımın 5 yaş portfolyo sunumu

Kızımın bugün sabah 10:00 da portfolyo sunumu vardı. Dün akşam dedim ki bu gece geç kalmadan yatalım, sabah erken kalkalım ve okula beraber gidelim. Yavrumun gözüne uyku girmemiş herhalde heyecandan sabah 06:30 da yatağın başına dikilmiş (ben duymadım), babası çok erken hadi yat ben seni saati gelince kaldırırım demiş ve bir daha yatmış sonra 08:00 e doğru yine kalkıp beni uyandırdı. Normalde sabahları teyzesine emdiği sütü burnundan getiren kız gitmiş, bambaşka bir kız gelmişti, teyzesi bile ah keşke hergün portfolyo sunumu olsa demekten kendini alamadı. Kahvaltıyı beraber yaptık, hafta içi çok nadir yapabildiğimiz bir şey. Kızım ne zaman bir şey yemek istemese, karnım ağrıyor der, başta biraz panik yapsak ta artık yüz vermiyoruz. Yumurta çok kötü karnımı ağrıttı deyince, yumurta kötü bir şey olsa içinden o sevimli civcivler çıkar mı? lafını yapıştırdım, akabinde de içimden kendimi tebrik ettim. İşe yaradı ve yumurta bitirildi. Babası bir toplantı nedeniyle gelemeyecekti ancak son...

Belediyelerin başka işi yok mu?

Geçen Ümraniye'de bir firmaya denetime gittim. Hayal meyal hatırlıyorum yerini ama sokak ismi aynı değil, binayı tanıdım da öyle bulabildim. Firmaya girip te sorunca, neden böyle bir değişiklik olduğunu, şöyle cevap verdiler efenim. Şimdi Ümraniye'nin Belediyesi belli, ama o mahallede Ağaoğlu'nun yüksek kapasiteli bir sitesi var ve Mahalle Muhtarı yıllardır hep istenmeyen kesimden seçiliyormuş (muhtarlık seçimlerine bile siyaset karıştırmak tam da biz Türkler'e yakışır). Hal böyle olunca 1 mahalleyi tam 4 mahalleye bölmüş belediye; sitenin olduğu konum bir mahalle olacak şekilde. Siz istediğiniz kişiyi muhtar seçin ama diğer 3 mahalleyi kurtaracağız demenin başka bir yolu sanırım. Belediye olarak onca işin gücün arasında bununla uğraşmaları garip değil de nedir? Bu nasıl bir fanatikliktir? Muhtar senin adamın olunca ne elde edilmektedir? Koltuk denilen şey gerçekten bu kadar kıymetli midir?

Entelköy Efeköye Karşı

1 tanesi sinemada , 3 tanesi evde olmak üzere tam 4 kez seyrettim bugüne kadar, 14 kez daha seyrederim. O kadar diyeyim. Son dönemde en keyif alarak ve en çok gülerek seyrettiğim film. Bundan önce de Bridget Jones Diary ' e böyle takılmıştım ( 10 yıl olmuş yahu). Bilmiyorum ben de o toprakların evladı olduğum için mi? Şive kulağıma yakın geldiği için mi ? Konu ve oyuncular çok güzel seçildiği için mi? Ben bu filmi çok sevdim. Satır aralarında öyle güzel mesajlar veriyor ki, aman bak ben burada mesaj veriyorum demeden ( bir film eleştirmenliğim eksikti onu da yaptım tam oldum). Keşke diyorum, hazır yaz da geliyorken. Bir büyük firma ya da birkaçı sponsor olsa, köy meydanlarında yazlık sinema keyfi ile yıldızların altında bu film ulaşılabildiği kadar çok köyde seyrettirilse. Çok güzel olmaz mıydı?

I don't like you either

' I know you don't like me but don't worry, I don't like you either' karşılıklı hislenmesi yaşadığımız pek çok insan oluyor çevremde ama insan olarak tabi pek bir sosyal varlık olduğumuzdan, açık açık bir şey diyemeden sürdürüp duruyoruz iletişememizi, zira ben pek bir salak oluyorum böyle durumlarda (yuh bunu da dedin ya diye çok söylendiğim oluyor içimden kendime). Artık gözlerimin söylediğini tahmin ettiğim şeyleri saklama çabası mıdır? Yoksa ne söyleyeceğini bileme midir? Şu an bile bilemiyorum. Oysa çocukların dünyası ne basit, ya seviyordur ya da sevmiyordur. Benim kızım mesela birinden pozitif elektrik almadı mı? Ne öptürür kendini, ne de sevdirir. Hatta bir kaç kişiye açık açık seni sevmedim demişliği bile var. Ama ne öğrettiler bize 'bulanık mantık' dersinde sadece siyah ve beyaz yok, griler de var, değil mi?

Aydos Ormanları

Hafta sonları Hürriyet gazetesi alıyorum, biliyorum magazinel bir gazete ama haftanın stresli yoğunluğundan sonra hafif okumalar iyi geliyor, zaten hafta sonu için yaşıyormuşuz gibi bari hafta sonları kafamızı biraz olsun boşaltabilelim değil mi? Bu cumartesi, cumartesi ekinde en iyi 10 bisiklet rotası gibi bir yazı vardı. Bir tanesi de Aydos Ormanları, o da ne bir de göl resmi. Yeşil bir orman ve göl, bu can daha ne ister ki? Eşime dedim ki gidip bir baksak mı? Hem katlanıp bagajda dura, duran bisikleti de amacına uygun kullanmış oluruz. Hem de burnumuzun dibinde. Ataşehir'den çıktık 10 dakika sonra bir de baktık Aydos Ormanları tabelası. İçeride bir sürü farklı alternatif var, isterseniz kendi yiyeceğinizi götürüp masa kiralıyorsunuz, isterseniz oradan yiyorsunuz. Ben piknik olayını pek sevmem, o yüzden oradan yedik, et gayet lezzetliydi ancak gözleme mideme oturdu. Allahtan sonradan bisiklet sürdüm de midem kendine gelebildi. Çocuklar için mini bir lunapark  mevcut içinde ...