Ana içeriğe atla

05.08.2010

Dün ilk defa Kayseri'ye gittim, bir denetim için günübirlik bir seyahatti. Kayseri’ ye Sabiha Gökçenden THY uçuşu olmadığı için mecbur Atatürk Havalimanına gittim sabahın köründe. THY şaşırttı ve tam zamanında kalkarak tam zamanında Kayseriye vardık.

Kayseri, belli çok zengin bir şehir, havuzlu villalar ki yanlış anlaşılmasın bu havuzlar bahçede değil evin 1. katında, evlerin önünde lüks arabalar. Farklı bir hayat var orada, bana göre fazla muhafazakar, kadınlar evlerinde, para çok kazanılıyor ama harcamaya yer yok, e ne yapılıyor eve harcanıyor, ama bir taraftan da Kayserililer nazara çok inanıyor gördüğüm, gücü olduğu halde çok sıradan arabaya binenler anlatılıyor sohbet esnasında. Hayatımda yediğim mantıların en ilginciydi yediğim, daha ziyade çorba gibiydi. Üstüne ne alırsınız dediler, onlar için iştah açıcı gibi bir şey sanırım mantı, teşekkür ederim ben doydum deyince, iyi ağırlayamadık diye düşünüp üzüldüler.

Dönüşte uçuş esnasında olabilecek tüm rötarları yaşadım, sabah ki açığı kapattılar sanırım. Önce yarım saat Kayseri havaalanında bekledik, sonra hava trafiğinden dolayı 45 dakika kadar Yalova üzerinde döndük, yere indiğimizde de bağlanacağımız körük dolu olduğu için 15 dakika da onu bekledik. Kolaylık olsun diye sabah arabayı bonus valeye bırakmıştım, e ne oldu tabi ki bu seferde onu bekledim velhasıl ben havaalanından çıktığımda köprü trafiği günün en güzel hallini çoktan almıştı.

Hadi dedim 2 den gideyim, ama şansa bak ki Kemerburgaz tarafında aynı yerde sağ ve sol şeritte birer kaza, trafik tek şeritten ilerliyor yine de şanslıyım 1.5 saatte evime ulaşabildim.

Şimdi bu tür rötarlar ve trafik normal bir günde benim için çok önem arz etmez ama bu günün benim için evlilik yıl dönümü gibi bir önemi vardı. Kocamla gideceğimiz yeri ayarladık, kızı bakıcıyla gönderdik geriye evde buluşup gitmek kaldı. E benim duş almam, süslenip püslenmem lazım ve ben bunları düşünüp yol boyu bağlantılı herkese bilumum saydırdım, yetişemeyeceğim diye stres oldum, endişelendim. Ama heyhat ki şanslı günümdeymişim, kocamdan erken eve girebildim ve rahat rahat hazırlandım.

Gittiğimiz yer istanbuldoors grubuna ait AİJA diye bir yer. Dün garson söyledi ama isim hafızası bende sıfır olduğu için unuttum, İstanbul şehrinin ilk belediye başkanı sıfatına sahip Cumhuriyet’in ilanı ile sürülmüş bir paşaya ait, Kanlıcayı biraz geçince aynı zamanda butik otel olan bir yalı ( bir gün kalmayı da planladık sevgili kocacığımla). Cumhuriyetin ilanından sonra 16. ilkokul olarak bir süre faaliyet göstermiş, sonra bir süre viran bir halde kalmış, en sonunda Serdar Bilgili devletten 49 yıllığına kiralayıp restore ettirmiş ve şimdi de istanbuldoors işletiyor, çok da güzel ediyor. Ambiyansı çok hoş, huzurlu ve nezih. Yemekler oldukça lezzetli hele en sonunda yediğimiz beyaz çikolatalı dağ meyvelerini şiddetle tavsiye ediyorum, hep bizim gibi çiftler vardı; kimi evli ( hatta biri bebek bekleyen bir çiftti), kimi nişanlı, kimi sevgili hatta bir çift ortamın romantikliğine dayanamayıp dans bile etti.

Genelde bu tür yazılar yazmıyorum ama nedense bu günü her şeyi ile paylaşmak istedim, büyük ihtimalle evlilik yıl dönümümüz olduğu için. 40. yılımızı da görür müyüz acaba diye konuştuk, 36 yıl sonraki yaşlar hesaplanınca ve Allah sağlık ta verirse olabilir gibi geldi.

Nice yılları seninle yaşayabilmek dileğiye...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kızıma Mektup

Bu ayki ödevlerimizden biri (geçen kış olduğu gibi yarım gün, evde sıkılmamak adına evimize yakın bir anaokuluna gidiyor kızım), anne ve babanın kızımızın sevdiğimiz yönlerini anlatacağımız bir mektup yazmak. Bu mektup arkadaşlarına okunacak, kendisi hakkındaki düşüncelerimizi arkadaşlarının yanında duymaktan mutlu olacağı vurgulanmış bu ödevi gönderirken. Anne baba olarak neler hissediyoruz, babasıyla aramızda neler konuşuyoruz onun hakkında, bunları içeren bir mektup yazmaya çalıştım, kızımıza ortak duygularımızı iletmeye çalıştım. Mektubum: Canım Kızımız, 05.06.2007 saat 22.23 te seni ilk kucağımıza aldığımızda bu minik güzeller güzeli kız gerçekten bizim kzımız mı diye sorduk birbirimize. 9 ay süren bir mucizeye şahit olmuştuk ve en büyük mucize de seni kollarımız arasına alabilmekti. O günden bu yana neredeyse 3.5 yıl geçti, bazan seni uyurken izliyoruz ve birbirimize tekrarlıyoruz şurada uyuyan melek bizim kızımız diye. Hergün şükrediyoruz sen bizimlesin, sağlıklısın ve m...

Aforizmalar- aphorisms- aphorismen

Son dönemde aklımdan geçen kısa kısa cümleler; Bilinç düzeyi olarak, kendini gelişime kapatıp yaşamaya devam etmek (buna da ne kadar yaşamak denir ise); Hindistan'da ki kast sisteminin en alt seviyesinde (bilinç olarak) yaşama gibi olmaz mı? Bir olmamışlık hissi ile kıvranıp durmak... Kızımın aldığı kararların hatalı olduğunu görüyorum, bu yanlış diyorum ama vazgeçiremiyorum. Umarım çocuğumun hayatını, kendi eliyle yaşanması zor hale getirdiğini izlemek zorunda kalan ebeveynlerden biri olmam. Ne kadar sevseniz de, anneliği bile çocuğunuzun size çizdiği sınıra kadar yapabiliyorsunuz (büyüdüklerinde)... İnsanların birbiri ile bir sebepten ötürü tanıştığını düşünüyorum. Bu yüzden eğer elimize küçük te olsa bir fırsat geçtiğinde, yardımcı olmayı esirgemeyelim. Tabi sonrasında bunu unutmak koşulu ile, beklentiler bizi zehirlemesin diye ... Egomuz bizden eylem ister ve bu yorucudur. Ama hayat eylemsiz olmanızı da istemez, eylemsizliğinizi de yorar. Madem her türlü yorulacağ...

Annelik üzerine - about to be mother - im Begriff zu sein Mutter

Dün anneler günü olunca ve sabahtan biraz da kendimle kalınca, annelik üzerine düşündüm biraz... Ben kızımızı büyütürken yapılacaklar konusunda çok ısrar eden bir anne olmadım; bir şey yemek istemiyorsa başka bir şey önerdim, giymek istemediği şeyi zorla giydirmedim (bazen hiç olmayacak yerlere, hiç olmayacak kıyafetler ile gitmek isterdi , izin vermediğim oldu), o an yemek istemez ise sonra yersin dedim, gündüz uykusunu bırakmak istediğinde zorla uyutmadım ancak akşam uyku saati konusunda disiplinli olmaya çalıştım vb. Eşim, özellikle benim yemek konusunda ısrarcı olmamamı hep eleştirdi ve yemek konusunda (aslında her konuda) ısrarcı bir anne (bu benim annemin tam tersi bir annelik) ile büyüdüğü için; yemek yediren anneyi , şefkatli anne olarak kodladığından; bana zaman zaman şefkatli bir anne olmadığımı ima etti. Şaka ile karışık lakabımı Norveçli mürebbiye yaptı. Benim görüşüme göre ise bir çocuk annesi tarafından sevildiğini biliyor ise, yemekte ısrar etmiş, etmemiş; onu öyle y...