Ana içeriğe atla

hoşgeldin ya eylül

diyemeyeceğim, zira eylül kışın habercisidir. Sonbaharla pek alıp veremediğim yok aslında ama işte insanda bir yaz daha bitti psikolojisi yaratıyor. Oysa ilkbahar öyle mi ?

Bir de nedir o öyle geldim ben deyip sıcaklıkları birden 10- 12 derece düşürmek, mevsim dediğin insanı yavaş yavaş alıştırır. Dün gece bir uyandım, ev uçacak o ne rüzgar öyle, önce camları kapattım sonra balkondaki çamaşırları kuytuya çektim, toplasam mı diye geçti içimden ama uyku daha tatlı geldi.

Sonra biraz uykunun bölünmesinden biraz da rüzgar sesinden herhalde, ilginç ve hatta romantik bir rüya gördüm.

Rüyadaki kahraman ben değilim, bir film seyreder gibiydim daha çok aslında, başrollerde Kate Blanchett ama kızıl saçlı haliyle ve Daniel Day Lewis, sahneler eski zamanlara ait çamurlu yollar, at arabaları vs.

Daniel zengin bir bey, Kate ise yoksul bir kız (Türk filmlerinin etkisi olsa gerek), hatta öyle yoksul ki önce çarşafı dolayıp kendine straplez bir elbise yapıyor üstüne de perde gibi dantelimsi bir kumaş sarıyor ve rüya işte çok güzel bir elbise oluyor. Önce kaçıyorlar birbirlerinden birbirimize uygun değiliz diye, ama sonra dedikodulara, kötü bakışlara aldırmadan aşka karşı koyamayarak birlikte oluyorlar.

Herşey o kadar gerçekçiydi ki, hala sahneler net olarak gözümün önünde. Tam da elele sokaklarda yürürken saatin alarmı çaldı ve ben bölünmüş uykunun etkisiyle yorgun ve de argın işe gitmek için kalktım, şimdiyse sürekli sahneler geliyor gözümün önüne, dudağımın kıvrılmasını ve gülümsememi sağlayan, bu rüya günün bonusu gibi oldu bana gri havaya inat rengarenk...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kızıma Mektup

Bu ayki ödevlerimizden biri (geçen kış olduğu gibi yarım gün, evde sıkılmamak adına evimize yakın bir anaokuluna gidiyor kızım), anne ve babanın kızımızın sevdiğimiz yönlerini anlatacağımız bir mektup yazmak. Bu mektup arkadaşlarına okunacak, kendisi hakkındaki düşüncelerimizi arkadaşlarının yanında duymaktan mutlu olacağı vurgulanmış bu ödevi gönderirken. Anne baba olarak neler hissediyoruz, babasıyla aramızda neler konuşuyoruz onun hakkında, bunları içeren bir mektup yazmaya çalıştım, kızımıza ortak duygularımızı iletmeye çalıştım. Mektubum: Canım Kızımız, 05.06.2007 saat 22.23 te seni ilk kucağımıza aldığımızda bu minik güzeller güzeli kız gerçekten bizim kzımız mı diye sorduk birbirimize. 9 ay süren bir mucizeye şahit olmuştuk ve en büyük mucize de seni kollarımız arasına alabilmekti. O günden bu yana neredeyse 3.5 yıl geçti, bazan seni uyurken izliyoruz ve birbirimize tekrarlıyoruz şurada uyuyan melek bizim kızımız diye. Hergün şükrediyoruz sen bizimlesin, sağlıklısın ve m...

Aforizmalar- aphorisms- aphorismen

Son dönemde aklımdan geçen kısa kısa cümleler; Bilinç düzeyi olarak, kendini gelişime kapatıp yaşamaya devam etmek (buna da ne kadar yaşamak denir ise); Hindistan'da ki kast sisteminin en alt seviyesinde (bilinç olarak) yaşama gibi olmaz mı? Bir olmamışlık hissi ile kıvranıp durmak... Kızımın aldığı kararların hatalı olduğunu görüyorum, bu yanlış diyorum ama vazgeçiremiyorum. Umarım çocuğumun hayatını, kendi eliyle yaşanması zor hale getirdiğini izlemek zorunda kalan ebeveynlerden biri olmam. Ne kadar sevseniz de, anneliği bile çocuğunuzun size çizdiği sınıra kadar yapabiliyorsunuz (büyüdüklerinde)... İnsanların birbiri ile bir sebepten ötürü tanıştığını düşünüyorum. Bu yüzden eğer elimize küçük te olsa bir fırsat geçtiğinde, yardımcı olmayı esirgemeyelim. Tabi sonrasında bunu unutmak koşulu ile, beklentiler bizi zehirlemesin diye ... Egomuz bizden eylem ister ve bu yorucudur. Ama hayat eylemsiz olmanızı da istemez, eylemsizliğinizi de yorar. Madem her türlü yorulacağ...

Annelik üzerine - about to be mother - im Begriff zu sein Mutter

Dün anneler günü olunca ve sabahtan biraz da kendimle kalınca, annelik üzerine düşündüm biraz... Ben kızımızı büyütürken yapılacaklar konusunda çok ısrar eden bir anne olmadım; bir şey yemek istemiyorsa başka bir şey önerdim, giymek istemediği şeyi zorla giydirmedim (bazen hiç olmayacak yerlere, hiç olmayacak kıyafetler ile gitmek isterdi , izin vermediğim oldu), o an yemek istemez ise sonra yersin dedim, gündüz uykusunu bırakmak istediğinde zorla uyutmadım ancak akşam uyku saati konusunda disiplinli olmaya çalıştım vb. Eşim, özellikle benim yemek konusunda ısrarcı olmamamı hep eleştirdi ve yemek konusunda (aslında her konuda) ısrarcı bir anne (bu benim annemin tam tersi bir annelik) ile büyüdüğü için; yemek yediren anneyi , şefkatli anne olarak kodladığından; bana zaman zaman şefkatli bir anne olmadığımı ima etti. Şaka ile karışık lakabımı Norveçli mürebbiye yaptı. Benim görüşüme göre ise bir çocuk annesi tarafından sevildiğini biliyor ise, yemekte ısrar etmiş, etmemiş; onu öyle y...