Başlığa ne yazsam bir türlü bilemedim, önce bakıcılar yazsam dedim, hissettiklerimi anlatmaya yetmeyecekti, ne desem ne desem derken, hissettiğimi yazmaya karar verdim ve yukarıda ki başlık çıkı ortaya.
Daha önce mutlaka bahsetmişimdir, bizim oturduğumuz sitede eşimin ilkokul arkadaşı da ailesi ile birlikte oturuyor. Bir oğulları var bizim kızdan 2 yaş küçük. İlk doğduğunda yatılı bakıcı ile başlamışlardı ama daha bebek yaşını doldurmadan hafta sonu bir hırsızlık olayına karışıp apar topar bakıcı sınır dışı edilince Türk ve gündüzlü bir bakıcı ile devam etmeye karar verdiler. Ancak işleri yoğun ve seyahatli ve bir de 1, 5 yaşında konulan otizm teşhisinden dolayı gündüzlü bakıcı ile çok zorlandıkları için tekrar yatılı bakıcıya döndüler.
O ana kadar bu bakıcılık müessesesine anne olarak tek taraftan baktığımın farkına bile varmamıştım. Biz çalışan annelerdik ve çocuğumuzu bırakacağımız insan çok önemliydi , canımızı kimlere emanet ediyorduk, iyi birilerini bulmak ne kadar zordu.... (Ben bu konuda hep şükrediyorum, benim kızımın bakıcı teyzesi, kızım 4, 5 aylıkken bize gelmeye başladı ve hala kendisi ile devam ediyoruz hep Allah bozmasın diye dua ediyorum, hatta bazen kendisine kız evlenmeden bizden ayrılmak yok diye takılıyoruz).
Oysa bu olayın bakıcı penceresinden bakmak hiç aklıma gelmemişti. Çalıştığı evin insanlarının nasıl olduğu , her yeni evde çalışmaya başlarken geçen o alışma süresi, yeni evin alışkanlıklarına alışmak.... Hele hele yatılı bakıcılar için çok zor olmalı.
Düşünsenize kendi ülkenizden kalkıp geliyorsunuz, dilini belki biraz belki de hiç bilmiyorsunuz. Tanımadığınız insanlarla 100 hadi bilmedin 200 m2' nin içinde beraber yaşamaya ve onların istediklerini yapmaya çalışıyorsunuz. Yani hem çalışıyorsunuz hem yaşıyorsunuz.
Nereden mi geldik eşimin arkadaşından buraya ? Geçenlerde akşam üzeri bahçeye çıkan kızımı eve çağırmak için çıktığımda, bahçede , anneye, çocuğa ve bakıcıya (bu kelimeden de rahatsızım ama başka bir kelime de bulamadım) rastladım. Son yatılı bakıcılarına daha önce rastlamamıştım. Dal gibi incecik duruşu, düşmüş omuzları, solmuş yüzü ve kırılgan sesi ile bana iyi akşamlar dediğinde, yukarıda yazdıklarım öyle hızlıca geçiverdi aklımdan ve sarılmak istedim. Üzülme ! para biriktirip gideceksin yine sevdiklerinin, ailenin yanına. Bugünler de geçecek demek istedim ama yapamadım...
Ki kendisi çok şanslı insanlardan yanında kaldığı aile şeker gibi, daha önce ki bakıcılarına davranışlarından biliyorum, kendilerinden hiç ayırmıyorlar ( ki bu konu hakkında da neler duyuyorum, 2-3 günlük yemekleri vermeler, aynı masada yemek yememeler, hor görmeler .... vicdan her zaman lazım) ama zor işte , durumun kendisi zor , yaralayıcı ....
Kendi ülkesinde iş imkanı olsa ne işi olur buralarda ? Bu dünyanın düzenini toptan değiştirmeli....
Yorumlar
Yorum Gönder