Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

yorgunum

Biten bir yıldan mıdır nedir o kadar yorgun ve argınım ki, kolumu kaldırmaya mecalim yok, yeni bir yılın gelmesi bile beni eskisi kadar hayecanlandırmıyor. Annem derdi bayramlar çocuklara diye, ne de haklıymış, artık ne bayramlar, ne doğum günleri ne de yılbaşılar eskisi gibi heyecan yaratmıyor bende. Diğer blogları okuyorum, etrafımdaki insanlarla konuşuyorum, genel izlenimim bu 2009 kimseye iyi gelmemiş. Herkes için sanki bitişlerin, sonların, ayrılıkların yılı olmuş gibi.Herkesin kendince 2010 yılından beklentileri, yeni yıla dair umutları var. Benimse bir şey istemeye, ummaya bile mecalim yok sanki. Son dönemdeki koca ile ortak hayalimiz ise, çeyrek bilete büyük ikramiyenin çıkması. Oturup üşenmeden hesapladık, faizinin aylık getirisi 60 milyar, hayat standardımızı yükseltmek gibi hayallerimiz yok sadece sabahın köründen akşamın karanlığına kadar çalışmadan, kendimize, birbirimize, dışarıda akıp giden hayata daha çok vakit ayırabileceğimiz bir hayat hayal ediyoruz, belki bir süre h...

lades :)

Biz hani şu her evde tavuk yendiğinde, anne babanın ladese tutuştuğu bir nesiliz ve işte bu yüzden benim aklıma tavuk dendi mi illa ladeste gelir. Ladese tutuşulur ve babalar cinlikle; ev işi, iş hayatı, çocuk arasında bölünen ve kafaları dağınık anneleri 'bak bakalım senin ki mi uzun benim ki mi' diye daha 1. dakikada ladeslerdi. Her defasında mı derseniz 3 te 2 diyeyim ben size, diğerinde de yine bir şekil hep babalar ladeslerdi. Annelerin kaderiydi sanki ladeslenmek. Benim kocanın ailesinde de aynı şekilde cerayan ediyormuş bu lades meselesi ki, ne zaman piliç çevirme yesek ladese tutuşalım mı diye bir sorar, ben genelde pek oralı olmam, şimdi gelmişim işten yorgun argın, ladesi yutmayacağım diye tetikte durmayı bünye kaldırmayacak, ama iş inada da binecek, aman ne uğraşacağım. Bir kaç kez de tutuştuk ama sonuca da bağlanmadı zira hatırlamıyorum ki ben fil gibiyimdir bu konularda, büyük ihtimal ilk akşam ikimiz de ladesleyemeyince ertesi günün hayhuyunda bıraktık gitti, işte...

kızımın 2.5 yaş halleri

Bir havalara girdik ki sormayın, saçımıza toka taktırmıyoruz, o şekilsiz saçları bir o yana bir bu yana attırıp duruyoruz, yüzmüzdeki ifadeleri hiç sormayın, bir şey sorulduğunda, neden soruyorsun diye bir ifade oturuyor yüzümüze, zaten canımız isterse cevap veriyoruz... Geçenlerde denemeden aldığım (tezgahtarın oyununa geldim) ve eve gelince küçük geldiğini fark ettiğim bir gömleği değiştirmek için hep beraber mağazaya gittik, iŞlemlerde sonra kasiye ad soyad istedi benim söylememle birlikte kızım bilmiş bir eda ile biz hepimiz t..... yiz (soyadımız) dedi, kasiyer kızın yüzü görmeye değerdi. Salondaki yemek masamız artık kızımızın iş yeri, laptopımız, telefonumuz, defterimiz ve masa saatimiz duruyor, öğlen aralarında eve gittiğimde anne ben işteyim diyor, hafta başında günübirlik Ankara' ya gittim geldim, dün teyzesine internetten Ankara' ya uçak bileti alıyorum ben demiş, artık nasıl bir gözlem yeteneği ise, ben diyecek bir şey bulamadım kendisine. Hafta sonu bir arkadaşımızı...

zihnimin bana oyunları

Tam çok önemli bir denetim raporu yazarken yada bir teklif hazırlarken, gözümün önüne değişik zamanlarda gittiğim tatillerden görüntüler beliriyor ve ben işte olduğumu algılayınca bir süredir dalmış olduğumu fark ediveriyorum yüzümde kayık bir gülümseme de oluyordur eminim (ofistekiler beni o halde fark ediyor mudur acaba ? ve fark ediyorlarsa ne düşünüyorlardır). Bu görüntü bazen güzel bir sokak oluyor, bazen güzel bir bina, yada kocacımla elele yürüdüğümüz ve aylak aylak belki biraz hayran bakındığımız anlar, lezzetli bir yemek, mutlu olduğum sıcacık kareler oluyor. İçimi ılık bir şey sarıyor, bir rahatlama hali (uyuşturucu madde alındığında da benzer birşey oluyordur diye düşünüyorum), anlık bir oh dedirtiyor, havasız bir ortamda bol oksijenli bir nefes gibi geliyor. Sonra, sonra ne mi oluyor, işte olduğumun farkına varıyorum ve bu sefer yeni tatillerin hayalini kuruyorum. Buz gibi havaya inat sıcacık hayaller bunlar, şıpıdık terlikli, meltemli, güneşli.

Yazamadıkça…..

İçimde biriken bir şeyler var sanki, içten içten kemiren yükünden kurtulamadığım. Bir çok konu var aklımda evirip çevirdiğim, ama bir yere bağlayamadığım. Çok oldu olay meydana geleli ama ben atamıyorum üzerindeki etkisini, merak da ediyorum ne oldu, nasıl olsu acaba diye? Hani bir belediye otobüsüne molotof kokteyl atılmıştı ve 17 yaşında gencecik bir kızın yüzü yanmıştı, yavrucak hastanede gözünü açtığında ilk sorduğu soru, sınava girebilecek miyim ? Hayatının dönüm noktası bir yılda belli ki üniversite sınavına hazırlanıyor. Şimdi kim verecek bu kızın elinden alınan hayallerinin hesabını ? O güzelim yüzünün ne hale geldiğine mi yansın (güzelim diyorum evet çünkü her insanın bir güzelliği var) yoksa o kadar emek verdiği sınav için çalışamadan geçecek iyileşme sürecine mi yada belki de giremeyeceği sınava mı ? Bir de o yavrucağa sorun bakalım açılım onun için ne anlama geliyor? Dış dünya bunca şeyler koparken, bizim hanenin içinde bayram öncesi domuz gribi fırtınası esti, maaile do...

beklenti- kırgınlık - kızgınlık

İnsan çocuğundan çok şey bekliyor, yapıversin, ediversin, herşeyi başarsın vs.... olmayınca da hem kızgınlık duyuyor hem de kırgınlık. Bizim çiş meselesi acayip sarpa sardı, temmuzdan beri uğraşıyoruz ama mehteran gibi bu konuda 2 ileri 1 geri gidiyoruz, tamamen vazgeçemiyoruz da. Tam oldu bu iş derken, hooop bir bakıyoruz evin her yeri çiş gerçekten yoruldum. Yüzüne güldüm, ödüllendirdim, küstüm, kızdım, hiçbiri kar etmedi. Yok , sorunca tek bildiği yok, ama sonra tutamayıp salmayı çok iyi biliyor. Dün 1 saat yalvardım hadi kızım gel gidelim, yapalım, öptüm , kokladım... aldığım cevap yok, yok,yok...Sonra odasına geçti,5 dakika sesi çıkmayınca şüphelendim, heyhat haklıymışım, ne yaptığını bildiğinden salona da gelemiyor, baya söylendim, şimdi de küsüm, of bu çiş mevzusundan çok yoruldum. Bilerek yaptığını düşünüyorum, böyle düşününce acayip de kızasım geliyor, ama artık yüz göz olmamayı düşünüyorum. Ne yaparsa yapsın, artık sürekli kontrol etmekten, ha yaptı ha yapacak demekten gına g...

herkesin bir hikayesi var

Üye olduğum spor kulübünün, anneler için düşünülmüş bir çocuk kulübü var. Bir bayan duruyor ve üç saati geçmeyecek şekilde (çünkü tüm gün bırakıp giden anneler olmuş) spor yaparken çocuğunuzu bırakabiliyorsunuz. Hamileyken sık sık dinlenme odasında - hamilelik unutkanlığı ile dolabımın kapağını açık bırakıp yada orada burada eşyalarımı unutup - uyuyakaldığım için, belki de hamile olduğumdan bana sempati duyup sürekli arkamı toplayan F. zamanla çocuk kulübünde çalışmaya başladı. Karşılıklı birbirimize sempati duyuyoruz. F. varsa kızımı daha bir rahat bırakıyorum nedense. Gel zaman, git zaman kulüpte boş ise sohbet etmeye, kimi zaman dertleşmeye başladık. Minyon ve güzel bakışlı hoş bir kadın bence. Dün akşam anne kız yine spora gittik. Kulüpte F. vardı, rahatça sporumu yapıp kızımı almaya kulübe çıktım. Sadece benim kızım kalmıştı ve bana hemen gitmeye hazır olmadığını söyleyince zorlamadım. Biz de F. ile ufak ufak sohbete başladık. Tüm ilişkilerde bir nokta/eşik var sanki hiç beklemedi...

gençliğe hitabe

Bu sabah kalkar kalkmaz, hani alışkanlıkla bir el üstteki yorganı atarken, yan pozisyonda iki ayak yere değmiştir bile, işte tam o anda bu ülkede daha satılacak ne kaldı acaba diye düşündüm, bilinç altım tüm gece nelerle meşgul olduysa artık, sabah ki ilk düşüncem bu oldu. İş yerine gelip bir fincan kahve içtikten haberlere biraz göz gezdirip yine karamsarlığa düştükten - GDO, GRİP AŞISI, ve nicesi...- sonra Atamızın gençliğe hitabesi geldi aklıma: Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahi...

ağlamak

Ben çok sinirlenince, hırsından ağlayanlardanım, dudaklarım titrer kavga bile edemem hırsımdan. Ama üzülünce, çok üzülünce gözüm akıyor adeta, çok başka oluyor, durmuyor hem sadece gözüm de değil, burnum da akıyor. Biraz önce -blog arkadaşım diyeyim başka bir tarif bulamadım- blog arkadaşlarımdan birinin hem de dünyalar tatlısı bir oğlu olan bir annenin eşi ile son noktaya geldiğini okudum, işte o andan beri hem gözüm akıyor hem burnum. Kötü oldum çok kötü, hayırlısı olsun demekten bir daha denemelerini ummaktan başka hiçbir şey gelmiyor elden.

hayat hiç adil değil

Bu sabah iş başı yapıp, çaylarımızı ve kahvaltılıklarımızı masamıza koyduktan sonra ofis sohbetine başladık hafiften. Ordan buradan konuşurken ne oldu da o konuya geldik anlamadan, karşı masamdaki yeni mesai arkadaşımızın annesini daha 10 yaşındayken ani bir kalp krizi ile kaybettiğini öğreni verdik, sonra çaprazımda oturan daha 25 yaşındaki mesai arkadaşımın da babasını 3 yıl önce yurtdışından kaptığı sıtma virüsü yüzünden kaybettiğini. Ağlamamak için zor tuttum kendimi, sadece hayat hiç adil değil diyebildim, kahvaltım boğazıma dizildi. Şimdi ne zaman başımı kaldırıp karşıya baksam, 10 yaşında aniden annesini kaybediveren çocuğu görüyorum ve içim burkuluyor, ağlamak istiyorum bağıra bağıra. Kendi kızımı düşünüyorum içim parçalanıyor, dilimize peleseng olan Allah analı babalı büyütsün lafı geliveriyor aklıma, ne güzel bir temenni. Allah tüm yavrucakları annelerine-babalarına, anne-babalarını da yavrucuklara bağışlasın. Sonra çapraza kayıyor gözlerim, nişanlısı ile ev bakan, babasının...

bugünün düşündürdükleri...

Bugün bir arkadaşımla konuştum telefonda, bayadır görüşemiyorduk. Öylesine hal hatır sormak, sesini duymak için aramıştım. Meğer baya büyük sorunlarla uğraşıyormuş. Ondan dedi biraz kabuğumuza çekildik. Biraz bahsetti ve sesi titredi. Telefonu kapatınca, elimden birşey gelememesinin ağırlığı ezdi içimi. Nasıl paylaşmalıydı bu acıyı ya da ne yapmalıydı? Ailemizin iyi/kötü gününde hep yanında olan bu aileye nasıl destek olmalı nasıl yarenlik etmeliydi ? Sonra ben olsam bana nasıl davranılmasını isterdim diye düşündüm ? Arkadaşlarım, dostalarım bana nasıl davransın isterdim ? Dostluk, arkadaşlık,.... Tüy gibi hafif olmalı insanı saran sarmalayan, hani serin günlerde insanın ürpertisini alan, şen kahkahalarda sizinle çınlayan, gerektiği yerde konuşan, gerektiği yerde susan, her zaman varlığından emin olunan, hep orada olan. İnsanın sevincini paylaşması daha bir kolay, zor oluyor sıkıntıları, üzüntüleri paylaşmak, paylaşmak azaltır dense de insan bazen kabuğuna çekilerek yalnız yaşamak is...

Eski bir deneme

Derin bir nefes aldı, deri koltuğa uzanırken. Bütün psikolog muayenehaneleri böyle herhalde diye düşündü. İlk defa geldiği halde hiç yabancılık çekmemişti. Seyrettiği filmlerde gördüğü muayenehanelere benziyordu. Bazı mutsuz zamanlarında yaptığı gibi başı önde yürürken galiba bir sinir krizinin eşiğindeyim acaba benim de bir gün psikologa gitmem gerekecek mi diye düşündüğünü anımsadı. Evet sonunda hayat onu da bu sınıra getirmişti ve ne kadar da yenik hissediyordu. Başa çıkamamıştı işte, içindeki ümitsizliği, kini, nefreti, aşkı, insana dair her şeyi tek başın taşıyamamış ve hiç tanımadığı birine anlatmaya, içindeki kalelerin anahtarlarını bir bir bu yabancıya teslim etmeye gelmişti; açsın, baksın, anlasın ve mümkünse ona da anlatsın diye. En yakın dostlarıyla bile paylaşamadıklarını, annesine, kız kardeşine söyleyemediklerini bu adama anlatmaya gelmişti. Neden geldim ben buraya şimdi diye düşündü, içindeki ağırlıkları anlatarak rahatlamak için mi yoksa karmakarışık gelen bu hayatı bi...

İnsan insana nasıl kıyar ?

Şeker tadında bir bayram tatili geçirmek için her şey hazırdı, deniz, güneş, bol uyku, lezzetli yiyecekler. Öyle şehir turlarına falan da katılmak istemiyordum, çünkü doya doya dinlenmek istiyordum yada sebep olarak bunu kendime söylüyordum, çünkü ilk günkü tur katliam köyüne idi. Kitaplardan, televizyondan bilmekle aynı şey değil gidip onca şeyin yaşandığı bir mekana gitmek, geçmişe tanık olmak. Göreceklerime, hissedeceklerime dayanacak gücü bulamadım kendimde ve kaçtım. Son güne geldiğimizde otel çıkışımız ve uçak saati ile arada çok zaman olduğundan Lefkoşa (Türkiye den gelenlerin çoğu Lefkoşe diyormuş bu yanlış diye düzeltiliyor) – Girne şehir turuna katılalım dedik. Sıradan bir şehir turu zannederken Lefkoşa da ilk durağımızın Barbarlık Evi olduğunu yolda öğrenince içim huzursuzlandı, yine kaçabilirdim eve girmeyerek yada yüzleşmeyi seçebilirdim. Bu ev Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın ve ailesinin kirada ev sahipleri ile birlikte yaşadığı evmiş. 1963 yılında binbaşı görevdeyken eve bi...

Dila’ yı duydunuz mu?

Annesinin ellerinden sel sularına kapılıp giden 1.5 yaşındaki masum meleği duydunuz mu? Hala bulunamadı. Annesi komada yavrum ellerimden kayıp gitti diye sayıklarken, daha 5 yaşında olan Azra ablası kardeşimi kurtarabilirdim diye ağlıyormuş. Koca koca adamlar sorumluluklarını yerine getirmedikleri ve çıkarlarından başka bir şey düşünmedikleri için, masum meleğin tüm sorumluluğunu 5 yaşındaki abla o minicik yüreğinde ve omuzlarında taşıyor ve ömür boyu da taşıyacak, hem de hiçbir sorumluluğu yokken. Birileri acaba diye merak ediyorum, bu sel sularına kapılıp giden canların hesabını verecek mi ? Öyle eline mavi dosya alıp, ayağına sarı çizmeleri çekip geçmiş olsun demekle olmuyor bu işler, bu nasıl bir yüzsüzlüktür ya hiç mi utanmanız yok sizin, iktidarından muhalefetine ne yaptınız bugüne kadar? En basit doğa kanunudur, kime sorsan bilir ‘ su kendinden alınanı bir gün mutlaka geri alır’. Bunu bile bile denizleri, dereleri doldurup doldurup iskana açmadınız mı? Oy oy diye gözünüz dönerke...

ruhum eğitilmeli benim

Daha çoooook görüp geçirmeliyim, daha çok badireler atlatmalıyım ben. Anladım çok toyum daha, daha hala küçük şeylerde gözüm. Yukardan sürekli işaret te geliyor, ama olmuyor işte anlamak istemeyince olmuyor. İnsan neye titizlenir, neyi çok isterse, evren diyor ki bak yavrucuğum küçük şeyler bunlar, bunlarla oyalanma, biz sizleri böyle küçük şeylerle oyalanmanız için göndermedik , hayatın özünde keşfedilecek nice şeyler var iken bu maddi şeyler ile vakit geçirmek niye ? Şöyle herşeyi oluruna bırakabilsek, belki kafamızda bu kadar evirip çevirmesek, herşey daha kolay olacak, su akıp kendi yolunu buluverecek ama yok bizler olduk ya; herşey istediğimiz gibi olmalı, didiklemeliyiz, planlamalıyız, sonucunu önceden öngörebilmeliyiz... Oldu canım diyor evren, ders üstüne ders veriyor, burnumu defalarca sürtüyor yok efendim ben hala burnumun dikine gidiyorum, hayır konuşmaya gelince aklı başında insan gibi davranmayı da beceriyorum ama kendine söz geçirme konusunda niye başarılı olamıyorum, şu ...

Kalbim Boşlukta Kaldı

Herşeyden vazgeçmek istiyorum ve kızım olmasa çekip gidecekmişim gibi hissediyorum, hayat bazan insana çok anlamsız gelebiliyormuş. Napıyoruz biz şimdi hep beraber, amacımız ne ? Ne elimize geçecek ? Tüm bunlara değer mi? Mutlu muyum? Mutsuzum deyip nankörlük te yapmak istemiyorum ama mutlu da değilim. Öyle kalakaldım, sanki hiç beklemediğim bir nankörlük yaşamışım da onun kaldırılamaz bir ağırlığı varmış gibi hissediyorum, bu hayat beni aldatmış gibi hissediyorum. Nasıl bir duygudur şimdi bu ? Kocam bunları okusa ne kadar üzülür, ama işte öyle anlar geliyormuş ki insan hayatında çok sevmek ve çok sevilmek te yetmiyormuş. Kalbim sanki bir boşlukta kalmış gibi, sağa-sola sarkaç gibi boş boş sallanıyor. İçim bomboşmuş gibi geliyor. Şu koca dünyada kendimi çok önemsiz, olsa ne olur olmasa ne olur bir yerde görüyorum. Bu hayatta bir yerlerde başka bir şeyler yaşanıyor da ben de onları kaçırıyor muşum gibi geliyor. Çevremde, orada burada gülen, eğlenen insanlar görünce çok kısa bir süre önc...

korkuyorum...

Çok ani oldu, eşim onu tanıdığımdan beri çalıştığı ve benim farkında olmadan kendisi ile özdeşleştirmiş olduğumu şimdi farkettiğim firma ile ipleri birden kopardı. Geçen cuma akşamı eve biraz geç geldi ve ellerimi tutarak o defter kapandı dedi... Evet sıkıntıları vardı ancak bu noktaya gelebileceğini hiç planlamamışım demek ki, koca kadın oldum hala öğrenemedim şu hayatın benim planlarıma göre gitmediğini. Hiç beklemediğim kadar allak bullak oldum, bir sürü düşünce uçuşuyor aklımda; kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyorum - ki bu beni çok hırslandırıyor-, kriz ortamını düşünüyorum, bir kızımız olduğunu düşünüyorum, düşünüyorum ve karamsarlığa kapılıyorum. Kendisi o kadar rahat ki, sürekli gözünün içine bakıyorum. Acaba bize güç vermek için güçlü durmaya çalışıyor da içten içe üzülüyor mu diye anlamaya çalışıyorum, eğer öyleyse diye kıyamıyorum üzülüyorum. Şu an yeni arayışların heyecanı içinde, süreç uzarsa nasıl bir ruh hali olur diye şimdiden düşünüp o haline kıyamıyorum yine üz...

yeniden sevebilmek

Hep dikkatimi çekiyordu zaten apartmana girip çıkarken, biraz tuhaf buluyordum, hatta site sakinlerinin dedikodusunu rahatlıkla yapabildiğim bir komşuma da fikrimi söyleyince laf arasında öğrendim eşini bir terör olayında kaybettiğini ve utanmıştım söylediklerimden. Nasıl da neler yaşadığını, başından geçenleri bilmeden sadece dış görünüşü ile yargılara varmıştım, yaşadığının aynısı benim başıma gelse onun onda biri kadar olabilir miydim ? O günü düşündüm, hatırlıyorum hem de çok net mutluydum çünkü uzun zamandan beri çalışmak istediğim bir yer ile iş görüşmesi yapmıştım ve olumlu sonuçlanmıştı. Benim için hayatımda yeni bir dönemdi, meğer hiç tanımadığım biri içinde o gün bir dönüm noktasıymış. Duyduklarımdan sonra her gördüğümde, daha önceki düşüncelerimin de vicdan azabı ile belki de hep güzel bir hayatı olmasını diledim, yine mutlu olmasını istedim... Ve dün yine apartmana girerken rastladım hem de yanında sevgilisi olduğu belli birisiyle beraber girerken, hatta sevgili apartman g...

garanticiyim, garanticiyiz

Baktım zaman geçiyor ve bir boşluk arıyorum yazmak için , ben de bıraktım işleri bir kenara ve yazıyorum , iki de bir aklıma geliyo bak bunu da yazacaktın hadi yaz artık.... Geçenlerde gazetede gördüm, eski çalıştığım firmada bağlı olduğum yöneticiydi, güzel bi eşi ve iki de kızı vardı. Profesyonel çalışma hayatında bir sürü başarıya imza atmış bir yöneticiydi. Öyleydi diyorum çünkü parmak arası terliği, yeni eşi ve şimdiki eşi ile sahip olduğu kızıyla birlikt Alaçatı ' da açtığı restoranın tanıtımı için objectif karşısına geçmişti. 5 yılda neler değişmiş hayatında, İstanbul' da herkesin dışarıdan gıpta ettiği bir hayatı bırakıp bambaşka bir hayata yelken açmış, bırakıp gitmek istemiş, bırakmış ve gitmiş. Neco aklıma geldi , o da kaç yıllık eşini bırakıp Bodrum'a yeni hayat arkadaşı ile yerleşip arkasından da bir ropörtajında eski eşime kaç kere gitmek istediğimi söyledim ama beni dinlemedi ben de tek başıma gittim demişti. Erkekler hayatlarının belli bir döneminde yaşadık...

sen kendini kimle kıyaslıyorsun ?

İnsanları sınıflara ayırmak gibi bir niyetim yok, benim haddime değil ama bir merci olsun şu kendini bilmez insanlara haddini bildiren. Ben ne kadar nazik , kibar ve eşit davranmaya çalışırsam, onlar o kadar kaba, kendini bilmez ve ukala oluyorlar. Yok ama ben de hata , yap herkesin yaptığı gibi bak nasıl kuzu oluyorlar. Şimdi ben kendimi gidip Genel Müdür ile kıyaslıyor muyum ? Benim yapmam gereken işleri Genel Müdür yapsın diyor muyum ?Ayrıca kıyaslasam neye yarar ? E be güzel kardeşim sen beni niye kendinle kıyaslayıp saçmalıyorsun ve canımı sıkıyorsun ?

Babalar Günü

Yarın babalar günü ve ben bugün öğlene kadar da olsa ofiste çalışmak zorundayım, bir iş olduğu da yok aslında, bizim üst düzeylerin kendilerini tatmin etmesine yardımcı oluyoruz ... Kuzum ve zuzum sabah evde uyurken işe gelmek zorunda olmak ağırıma gitti biraz bir de dün akşamdan bu sabah için kahvaltı planı yaptı baba kız, biraz da kıskanmış olabilirim... Dün uzun uğraşlar sonucunda babamızın yeni ofisi için ne zamandır istediği dilsiz askılığı uygun bir fiyata buldum. Dilsiz askılık deyip geçmeyin 120 Ytl diyenler var, şaşırmış olmalılar. Zar zor arabanın arkasına sığdırdım orada, yarın benim sürprizimin ana teması olmayı bekliyor. Birde fiyonk kondursam mı diye geçiyor aklımdan ama Engin bu duruma ne der kestiremiyorum. Çok ara vermiştim bir şeyler yazmak için, insan dönüşüm muhteşem olsun istiyor ama o zaman da bir türlü tutamıyor işin ucundan, beklenti yüksek olunca. Ben de başlayıvereyim dedim ufaktan, çaktırmadan.