Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

yeni yıl

Yılbaşını severim, ağacı süslemeyi, çam sakızı çoban armağanı hediyeler almayı, her yerin ışıl ışıl olmasını, hayatımıza kırmızının daha bir hakim olmasını... Ama yeni yıla çok anlam yükleyenlerden de değilim, yeni yıldan beklediklerim listem yok, kendimde değiştireceğim hususlarla ilgili ya da başka bir konuda da yok. Umutlarım hep yüreğimde zaten listelere endekssiz olarak. Tabi bu demek değil ki yılbaşı gecesinde hiçbir şey yapmıyorum, kah ailemle kah arkadaşlarımla, yılbaşı gecesi bahane, paylaşmak ve eğlenmek şahane diyorum. Zor zamanlardan geçiyoruz, hem ülke hem dünya olarak. Ne diyeyim mayaların dediği olurda bu sene belki bir aydınlanma dönemi yaşar ve aydınlık bir çağa adım atarız belki. Ve hep birlikte bu dünyayı daha yaşanır bir hale getiririz. Ne varsa beklediğiniz, umduğunuz, olduğunda mutlu olacağınız, 2012 de gelsin, sizi buluversin....

Cuk oturdu

Dün yazdığım yazıda anlatma istediklerimi kelimelere benden daha iyi dökmüş bir yazıya denk geldim bugün; Serhan Engin 'in Gülenay Börekçi ile yaptığı ropörtajdan: Devam egoistokur.com da.... Sık sık şunu düşünürüm: Yaşadığımız şu dünyayı severiz, güzelliklerinden bahsederiz belki ama dikkatli bakınca aslında çok fazla acı var bu gezegende. Gülebilmemiz, mutlu olmamız neredeyse mucize. Hal böyleyken, insanlığın iyiye evrilebilmesi için ‘acı’ya eğilmemiz, onunla daha yakın bağ kurmamız, onu tanımamız gerektiğini düşünüyorum. Burada acı kelimesini, haksızlık, adaletsizlik, keder, ümitsizlik vs. hepsinin toplamı anlamında kullanıyorum. Bu roman da arka plandaki bu düşünceler içinden doğru. İnsanın bir yanlışının, bir tercihinin demek daha doğru belki, o insanı nerelere götürebileceğini anlatmak istedim. Tercihlerimizle kuruyoruz hayatı ama yaptığımız tercihler, vicdanımızla çatıştığında esas çetrefil mesele başlıyor. Bu romanda da vicdanının pençesine düşmüş birini anla...

Endişe

Kocam dedi ki geçenler de endişeli görünüyorsun, ne zaman baksam bir şeyler düşünüyorsun ve kaşların çatık. Mutlu olduğumu düşünüyorum aslında ya da şöyle desem daha doğru olur  huzurlu olduğumu düşünüyorum. Hem mutlu- huzurlu olmak için eksiğimde yok , çok şükür. Sevdiğim bir insanla hayatı paylaşıyorum, bir kızımız var sağlıklı ve sağlıklı gelişimine devam eden, her ikimizin de işi var, kişiliklerimizden ödün vermeden çalışabildiğimiz, evimiz var başımızı sokacak, ailelerimiz bizimle birlikte vb. Ama endişeliyim evet, bu konuşma üzerinde düşünürken aklıma geldi neden böyle olabileceği ile ilgili. Bilinçli hayat 3 evre diyelim; gençlik, orta yaş ve yaşlılık. Gençlikte (delikanlılıkta) adı üstünde kan damarda deli deli akıyor, geleceğe dair inançları oluyor insanın, hatta bu dünyanın düzenini bile değiştirebileceğine inanıyor, umut barındırıyor içinde. Orta yaş (benim içinde olduğum diyelim- ya da olduğunu düşündüğüm) , çoluk çocuğa karışıldığı, sorumlulukların arttığı...

zamanı yakalamak mı ? kendinden kaçmak mı?

Büyük şehirde yaşamanın verdiği alışkanlıktan mıdır bilmem ? Hep koşuyorum, hep bir yereler yetişmem lazım. Duramıyorum zaten , hep bir telaş. Bakıyorum etrafıma yalnız da değilim hani, benimle birlikte bir yerlere koşan binlerce tanımadık yüz. Dün mesela Ankara dönüşü, çıkışa doğru giderken, yürüme bandının üzerindeyim, dursana değil mi ? Yok, yürüme bandının üzerinde bile yürüyorum zira yetişmeliyim ,yakalamam gereken zaman var. Bir ben miyim? Tabi ki değil monşer. Sonra da hep yorgunum diye şikayet ediyorum, böyle amok koşucusu gibi davranırsan, yorulmaman mümkün mü monşer?  Şimdi başlığa baktım da bu yazı alakalı oldu mu emin değilim ama güncel durumum budur, nokta.

Eti Kakaolu Bisküvi

Çocukluğuma ait kokulardan, baskın bir kakao tadı ve fazla tatlı değil, evvel ezel pek severim kendisini. Şimdi de kahvenin yanında tırtıklıyorum çoğunlukla, ne zaman denk gelsem alıp koyuyorum  iş yerimdeki çekmeceye, varlığı bir zamanlar çocuk olduğumun en sağlam kanıtlarından. Yaz gelip te, Altınoluk' a gitme vakti gelince annem mutfak alışverişine başlardı, çünkü o zamanlar yazlık kasabalarda fiyatın her yerde aynı olduğu zincir marketler yoktu ve yazlık yerler hep daha pahalı olurdu. Annem de çalıştığı devlet hastanesinin kantininden epey bir alışveriş yapardı, bu kantin askeri kantinler kadar ucuz olmasa da piyasaya göre oldukça avantajlıydı. Mutfak ve temizlik malzemesi gibi gerekliliklerin yanı sıra bize abur cubur da alırdı, eti kakaolu bisküviden ise mutlaka alırdı, karnımı doyurup ta o paketten 1-2 tane dilim alıp çaya batırıp çok yumuşatmadan tam kıvamından (kopup düşmeyecek kadar) çekip hoooop ağzıma, ne mutluluk vericiydi. Şimdi de ne zaman paketini açsam, baskın ...

Anlamak

1 ay oldu neredeyse bir Ayşe Arman ropörtajıydı; İstanbul' da ki gökdelenlerden ve yüksek topuklu ayakkabılardan bıkıp bir Ege kasabasına yerleşip, kızının adına bir çiftlik kurup organik ürünler satan bir kadınla yapılan ropörtaj. 80 öncesi babası Cumhuriyet Gazetesi' nde yazarmış. Ve bir sabah 8 yaşındaki kızı (şimdi çiftliğin sahibi kadın) ile birlikte evden çıkmış. Önce kızını okulu bırakacakmış, oradan da işine gidecekmiş. İki silahlı adam yaklaşmış ve bildik hikaye, babA kızının kollarında Pınarım , Pınarım diyerek gözlerine bakarak ölmüş. Ve bu adamın öldürülmesinin tek sebebi o 2 silahlı adamdan ya da onları kiralayanlardan farklı düşünmesi ve nefret etmesi. Hadi bu nefreti anladım diyeyim (mümkün değil ya) bir plan yapıldı ve gidip öldürülecek. İnsan adamın 8 yaşında ki kızının yanında olduğunu görünce vazgeçmez mi? Vazgeçmiyor ise neden? Anlamadım.... Geçenlerde United Colors Of Benetton'un UNHATE diye bir videosuna denk geldim. Farklı olan her şeyden, her...

Hangi gezegen benim burcumla ters açı yaptı?

Bu burç olaylarından fazla anlamıyorum ama şu son dönemde benim burcumla ters açıya giren bir gezegen var. Tüm elektronik cihazlarımla problem yaşıyorum. Önce tüm raporlarımı hazırladığım Acrobat Pro Extend 9 programım çöktü, sonra netbookumdan ses çıkmamaya başladı, şimdi de outlookumun yedeğini alamıyorum. Bir süredir iş yerinde habire IP çakışması yaşıyorum, yeni aldığım telefon ile aynı dili konuşmadığımız ise aşikar ve bunun gibi bir sürü şey. Bu ters açı daha ne kadar devam eder acaba?

Ilımlı islam modeli - Türkiye

Son dönemde beni bu sözden daha fazla kızdıran bir cümle var mı? Yok. Bu cümleyi her duyuşumda, alın o ılımlı islam modelini bir tarafınıza sokun diye bağırasım geliyor. Nedir arkadaşım sizin bu ılımlı islam modeliniz? Saçımızın biraz görünmesine izin mi verilecek yoksa bakışlarımız şuh diye gözlerin bile kapanması mı istenecek ? Babamız, kocamız ya da erkek kardeşimiz yanımızdayken araba kullanabilecek miyiz?  Yoksa araba kullanmak bizim neyimize mi olacak? Herkesin inancı kendine mi olacak? Yoksa o lüks içinde yüzen güya kurtarılmış bölge Dubai' de olduğu gibi Ramazan ayında oruç tutmuyorsan  ve susadıysan 50 derecenin altında ve de su içtiysen ortalık yerde, polisi ensende mi bulacaksın? Bu ılımlı islam modeli lafı da bakıyorum hep Avrupalı' nın ağzından  ve bizim Avrupa yavşağı 'aydınlarımızın' ağzından çıkıyor. Bakar mısınız bizi görmek istedikleri yere, cumhuriyetle birlikte hedeflediğimiz yeri bize asla layık görmediler beyefendiler , hep kendi istedikl...

Biraz da kızımdan

Çok yazasım bu aralar, oluyor bazen, zihnimde sürekli kelimeler dolaşıyor ve bir yerlere yazmadan da rahat vermiyorlar bana. Dün yılbaşı ağacımızı süsledik kızım ve ben, küçük süsleri minik elleri ile o taktı, büyükleri ise ben. Her-halde kelimesini öğrenmiş, süslerle ilgili cümleler kurdu içinde yaklaşık 15 tane her-halde geçen (keşke yazım gücüyle anlatabilsem o vurgusunu; her hecesini basıp biraz durup arkasından halde deyişini) Sonra şaka çiçeklerden bahsetti bana - yapma çiçekleri kastettiğini birkaç cümle sonra anlayabildim- onların hepsini süslü mavi saksıya toplamamız gerektiğini, öyle daha güzel olacağını söyledi. Babası ile babaanneden dönüşte kapı ziline bastı - içeriden duymuştum gelişlerini ve evet artık kapı ziline yetişecek kadar büyüdü- ve kim o ? dedi, kapıyı açıp benim demem gerekiyordu sanrım dedim: Küçüğüm ya bazen aklım karışıyor dedi.

Yeni nesil neden böyle ?

Aslında bunu sormak yerine, yeni nesil yetiştiren nesil olarak biz neden böyleyiz diye sormak daha doğru olacak sanırım. Öylece çok acelemiz var ki her şeye, sürekli bir yerlere, bir şeylere yetişmeliyiz ve bunu için çocuklarımızın yavaş hazırlanmasına tahammülümüz yok ve bekleyeceğimize biz yapıyoruz her şeylerini sonra da soruyoruz bu nesil neden bu kadar tembel diye? Tüketmeye öyle çok alışmışız ki, 15. bebeğini alırken düşünmüyoruz, bir farklılık olduğuna (diğer bebeklerden) ikna ediyoruz kendimizi ve sonra da soruyoruz bu nesil neden bu kadar tatminsiz ve sürekli bir şeyler istiyor diye? Kendi hayatımıza o kadar odaklamışız ki, onların ritmini yok sayıp, durmadan kendimize uydurmaya çalışıyoruz ve sonra da soruyoruz bu nesil neden bu kadar uyumsuz diye? Kendi kendimizle kalmaya o kadar korkuyoruz ki, durmadan planlar yapıyoruz hafta sonları, tatil zamanları için, sonra da soruyoruz bu nesil neden kendi kendine oyun kuramıyor diye? Hiçbir şeye heves etmelerine fırsat verm...

Küçük bir kelebek hikayesi

Küçükken sevdiklerim tarafından bile incitilebileceğimi gördüm, büyüdükçe benim de bazen sevdiklerimi incitebildiğimi, Aşk eğer gerçekse, kızgınlık koruyla kaplanıp ta aşkımı hissedemediğim zamanlardan sonra - kızgınlığım geçince- aşk ateşimin yerli yerinde durduğunu gördüm, Benim gibi olmak yerine sorgulamadan yaşamayı seçenleri gördüm, Küçükken kendimi büyük göstermeye çalıştığım zamanlara inat büyüdükçe daha küçük görünmenin yollarını aradım, Çok derinlerde bir yerlerde sadece bana ait gizlerim oldu, benim olan ve hep benim kalan, İyi olmaya çalıştım çokça ama kendimi koruma içgüdüsü devreye girdi bazen, bazen de egolarım belki... iyi olmadığım zamanlar da oldu, Hayatta kalma içgüdüsü beni uyanık yaptı bazen, bazen ben bile tanıyamadım kendimi, Değiştim, değişiyorum... her yenilikte kendimi yeniden tanımaya çalıştım bir de sevmeye. Çoğu zaman sevdim, barıştım her halimle, Haksızlığa hep tahammülsüz oldum, haksızlık karşısında ağladım, hırslandım. Sadece bana yapılan ...

egoist okurdan alıntıdır.....

Deli Kadın Hikayeleri’nden (…) Peki doktorcuğum şu fikre ne dersin; ben ölünce içimdeki şarkıları sen al. Evet hepsini alabilirsin. Sözleriyle, melodileriyle, ritimleriyle, hatta istersen sırlarıyla birlikte veririm sana. Hadi gel şimdiden planlayalım herşeyi birlikte. Diyelim ki üç gün sonra öldüm. Çenemi sen mi bağlayacaksın, başkası mı? Deliklerime pamukları kimler sokacak? Kan akacak mı hiç doktorcuğum? Ölürken insan mutlaka kanar diye okumuştum bir yerde ama inanmamıştım. Ölüyorum diye neden kanayayım ki. Can ille de kanla mı çıkar vücuttan. Saçmalık. Ama yine tüm deliklere pamuk tıkayacaklarını biliyorum. O pamukları tek tek sen tıka doktorcuğum çocuğum. Çenemi de sen bağla. Akacaksa kan, senin avucuna aksın rica ederim. O sırada şarkılarımı da alırsın. Hepsini teker teker. Nasıl olacak der gibi bakma öyle lütfen. Sana en değerli şeyimi bırakıyorum. İçimdeki şarkıları. Tam iki yüz yetmiş altı şarkı. Hepsi başka başka dillerde. Çince bile var içinde. Ama ben en çok ...

cümbüş sesi

dün gece yatmadan önce sabah uyanmak için kullandığım telefonumun alarm sesini değiştirdim, sabah bir şey çalıyor rüyamda bu cümbüş sesi de nereden geliyor dedim, bir de baktım alarm sesiymiş :) komik miyim neyim ?

Dubai dedikleri

Çok ihtişamlı bir yer, her yerde lüks bambaşka bir dünya - tam bir Arap yağı (petrolü) bol bulmuş hikayesi- ama herkesin hayatı bu kadar lüks olmasa gerek - hizmet sektöründe çalışan birçok malay, hindi, paki ... var çünkü onlar da gökdelenlerde yaşıyor olamaz -, eski Dubai denilen bölgede çok kısa vakit geçirdim, bizim eskiden anadolu şehirlerimizde olan manifaturacıların, kumaşçıların toplandığı yere benzeyen bir alanı var ve orada ki hayat biraz farklı ama o gördüğüm bile buz dağının sadece görünen kısmı gibi sanki. Dubai' ye gidiş için en güzel mevsimi seçmişim sanırım, gündüzleri 30-32 derece, akşamları da 23-25 derece arasındaydı sıcaklık. Gündüz gölge alanlar hafif esintiliydi ancak güneşin altında biraz kalınca, çölde olduğunuzu derhal hatırlıyorsunuz. Nem de yaz mevsiminde olduğu kadar yoğun değildi. Denize girme fırsatımız da oldu, sahil ve deniz tabanı incecik kum bu yüzden deniz berrak değil hep bulanık ama suyu sıcacık ( yazın tabi bu su daha sıcak olup insanı ferahl...

Suçluluk Duygusu

Ne zaman kızımı buralarda anneanneye ya da babaanneye bırakıp bir yerler gidecek olsam, yeni yerler görmenin heyecanını bastıran bir suçluluk duygusu oluyor içimde. Ya ben yakınlarında yokken ona bir şey olursa diye (Allah korusun), ya da bana bir şey olursa diye (Allah beni kızıma bağışlasın). Böyle ağır bir vicdani hesaplama ile düşüyorum yollara ama tekrar yapmaktan da vazgeçemiyorum, anne olmak işte ben de hep bir arada kalma duygusu yaratıyor. Hem her anımı kızımla geçireyim istiyorum hem de bazen kafamı dinlemek, yeni yerler/ ülkeler keşfetmek, başka yerlerde hayata karışmak istiyorum... Kafası karışık anne...

stresli bir gün

Firma olarak bazı yurdışı firmaların Türkiye temsilciliğini yapıyoruz. Bir tanesi de İngiltere' de bir firma. Burada hazırladığımız raporları kendilerine gönderiyoruz ve onlar onaylıyorlar. Çek Cumhuriyeti' nde ve İngiltere' de çalıştığımız başka firmalarda var hiçbiri ile bir problem yaşanmazken bu İngiltere' de ki bahsettiğim firmanın sadece bir çalışanı insana illahtan dedirtecek cinsten ( ha nerede yok ki diyeceksiniz- doğru ). Ama bu adamda hissettiğim birşey var belki de beni kızdıran biraz bu, gönderdiği maillerde ki tarzında bir aşağılama hissediyorum , bir üst perdeden konuşma- yazma hali var kendisinde. Ukala dümbeleği kendi kendine kurallar oluşturuyor, bir o biliyor doğruyu. Bugün yine gönderilen raporla ilgili bir takım düzeltmler istemiş her zamanki üst perdeden tavrıyla (bir tanesi daha önce konuştuğumuz kendi yarattığı kuralla ilgili diğeri de 3 senedir aynı şekilde gönderdiğimiz ve bugüne kadar birşey denmeyen bir konu ile ilgiliydi. Düzeltmeleri ya...

Üşüyen çocuklar

Van' da ki çadırlardan görüntüler, çadırın incecik bezine iğnelenen battaniyeler, insanlar üşüyor, en savunmasızları da bebekler çünkü hareket edemiyorlar, battaniyelere sarılmışlar. Tüm bunları yetkilililer görmüyor mu ? Biz ne zaman bu kadar umursamaz olduk? Diyecek çok da bir şey yok aslında, ama kahroluyorum gerçekten, battaniye göndermek de çözüm değil. Bir şeyler yapılsın artık lütfen, oradaki yetkililer, o kederli gözlere nasıl bakıyorsunuz? Madem o koltukta oturuyorsunuz, acilen bir çözüm üretin.

www.160incikilometre.com

Düşün ki kardeşim sınır yok, sınıf yok, sıkıntı yok. Deposunda petrol değil, su olan bir arabayla dalmamışsın amazonlara 160 kilometreyle. Sincap öpüyorsun, inşallah ....

Bu nasıl karar ?

Duymayan kalmış mıdır bilemiyorum? Bir tarafta 13 yaşında bir kız çocuğu diğer tarafta 23-26 kişi (her yerde başka bir rakam) babası- dedesi yaşında insanlar. Diğer tarafta mahkeme kararı, rızasıyla olmuştur diye. Çok merak ediyorum, bu kararı verenler nasıl insanlar? Bir tanesinin bile çocuğu yok mu? Çocukları yoksa bile, kız kardeşleri, arkadaşlarının çocukları da mı yok ? Her sorumdan vazgeçtim bu kararı verenlerin vicdanları nerelerine kaçmış. Hiç mi düşünmüyorlar, bu kararı vermekle, bu işi yapanların bu iğrenç suçlarına ortak olduklarını ya da böylesine hastalıklı insanların ekmeğine yağ sürdüklerini? Şimdi sen adaleti gerçekten sağladın mı? O kararı okurken bakabildin mi o çocuğun gözlerine ? Oldu olacak evlendirin bir tanesiyle böylece hiçbiri ceza almasın, o çok kıymetli namus temizlenmiş olsun.
Çok kızgınımı son günlerde gerçekten çok kızgın, etrafımda ki elindekinin değerini bilmeyen sürekli şikayet eden insanların yüzüne doğru Allah'tan daha belanı mı istiyorsun diye bağırasım var. Gecikmeli de olsa uçurtma avcısını okudum hem de toplamda 22 saatte, Afganistan' da ki hayata ucundan tanıklık ettim o kitapla sonra Van'da ki deprem.... Ve burada hala şikayet edenler, gerçekten anlamıyorum dertleri nedir ? Öleceğiz yahu eninde sonunda kendini mora da boyasan, gülsen de, ağlasan da, son kaçınılmaz, insan bu kadar mı elindekine şükretmez Kendinizi mutluluktan alıkoymanız yetmemiş gibi, etrafınıza da veriyorsunuz o negatif enerjinizi... Ne kadar yazık oysa ki değil mi size? Bir siz yaşıyorsunuz çünkü bu hayatın zorluğunu, kederini, hayat bir size adil davranmıyor.... Gerçekten dönüp bir kendinize bakma zamanınız gelmedi mi sizce ?

24

24 düğüm daha eklendi dün boğazıma ...

Anne olma yaşı

Bu aralar aklımda dönüp dolaşan acaba kırklarımda anne olsam daha dingin bir anne olur muydum? Daha sabırlı ve belki kızına daha fazla zaman ayıran bir anne. Dün akşam fark ettim ki bir gün önce okulda bir arkadaşı eline basmış ve yara oluş ve ben bunu bir önceki akşam fark etmemiştim. Kendimi kötü hissettim çünkü o akşam acelem vardı, halletmem gereken işlerim vardı çünkü bir sonraki sabah İzmir'e gidecektim bla bla bla .... Dün akşam beraber diş fırçalarken fark ettim ve özür diledim kendisinden bir önceki gece kendisine dikkat etmediğim için. Bana ne dedi peki, bana dikkat etmen gerektiğini bilmiyordum o yüzden üzülmedim zaten... Fizyoloji denen şey izin verse kırklarında bir kadının anne olması bir başka olur, bir başka yetişir o çocuklar. Çünkü kırklarıma geldiğimde işle ve hayatla ilgi tüm hırslarım törpülenirmiş ve hayata daha başka bakarmışım gibi hissediyorum ama doğru mu bilemem. Daha az kuralcı olabilirmişim gibi geliyor yada daha telaşsız, ya da ne bileyim daha di...

Senden daha iyi bir anne olacağım

Bakmayın şimdi biraz gırgır bir dille yazdığıma, ilk duyduğumda mideme koca bir yumruk yemiş gibi oldum ama üstünden 10 gün geçince hazmettim sayılır... Kuralcı bir insanım, belki burcumdan, belki kişiliğimden, belki de yetiştiriliş tarzımdan, e  tabi bu anneliğime de yansıyor ve ben kuralcı anneler sınıfına giriveriyorum (dün de zaten anne babam senden daha çok şey yapmama izin veriyor dedi kendileri). Bir önceki cumartesi günü eşimin eğitimi olduğu için cumartesi tüm günü beraber geçirdik, sabah erkence kalkıp kahvaltı vs. den sonra saat 13:00 de ki kursumuz için evden çıkmaya çalışıyoruz, saç tarama, kıyafet seçme, yanımıza neler alma konuları arasında ve bir şeyi on kere falan tekrarlarken ben yine biraz fazla olmaz, şimdi değil vb. dedim sanırım, bana dönüp anne ben büyüyünce senden daha iyi bir anne olacağım dedi. O anki halimi bilmem tahmin edebilir misiniz? Ben bir süre bir şey diyemedikten sonra, inşallah kızım diyebildim sadece. Bu konuşmayı tabi bekliyordum ama 14-...

Şehit anne ve babaları

Kaç akşamdır şehit haberleri izliyorum, anneler ve babalar görüyorum, evlat acısının derman bırakmadığı  acılı yüzler ve bir şey dikkatimi çekiyor; dizleri tutmuyor şehit anne ve babalarının, iki yanlarında onları ayakta tutmaya çalışan insanlar ve ayakta bile duramayan tarifsiz acıyla yanan anne ve babalar. Kahroluyorum, çünkü biliyorum evlat dediğin kolay yetişmiyor, emekle, sevgiyle büyüyor, sivrisinek ısırsa o sivrisineği ele geçirip öldürmek istiyorsun.... Kimi 18 yaşında kimi 22 kimi 25... genceciklerdi, hayalleri vardı belki de sevdikleri, şimdi ise  ne kaldı ?

Dünya' nın adaleti

Dünya' nın adaleti olsa; uzun-kısa, zengin-fakir, güzel-çirkin olur muydu?

hayatın zıtlığı

Dün akşam kızımı  yine diller dökerek yatırmaya çalışıyorum, her akşam olduğu gibi. O ise yatakta ayağa kalkıp zıplıyor, yataktan inip su içmeye çalışıyor vs. inanılmaz bir enerji var bünyesinde tüm çocuklarda olduğu gibi. Ah dedim şu enerjinin yarısı bende olsa şimdi... Ne zıtlık değil mi; çocuklukta- gençlikte sonu gelmez bir enerji var içimizde ama akıl yok :), büyüyünce akıl var ama enerji yok ......

geçmiş

Şu an Sezen Aksu dan vazgeçtim ' i dinliyorum, beni eski günlere götüren, 2 saatlik beden derslerinde basket oynamaktan yorulup minderlerin üzerinde bu şarkıyı Esra ile söylediğimiz zamanlar, dün gibi, oysa neredeyse 20 yıl geçmiş - ki 20 li yaşların bile çok uzak göründüğü zamanlar -, hem çok yakın, hem çok uzak geldi, içim cız etti....

bir yaşıma daha girdim

Bugün benim doğum günüm, 34 ü de bitiriyorum, yıllar ne de hızlı geçiyor özellikle de 30 dan sonra. Bu sabah ofise gelip bilgisayarımı açınca birçok doğum günü mesajı ile karşılaştım, mutlu oldum. Üzeine artık bir teyze adayı olduğumu öğrendim. Tüm bu güzel dileklerden ve haberden daha güzel bir hediye olabilir mi? Allah' ım şu anımı aratma, çok şükür, binlerce şükür, mutluyum....

İnsanlıktan nefret ettiğim anlardan biri....

Hasan DÖNMEZ/KONYA, (DHA) KONYA’da üvey annesi 35 yaşındaki L.K.’nin işkencesi sonucu ağır yaralandığı ileri sürülen 9 yaşındaki Fatih Koçaker, yaklaşık 40 gündür tedavi altında bulunduğu hastanede dün yaşamını yitirdi. Bunun üzerine anne L.K. ile babası S.A.K. gözaltına alındı. Selçuklu İlçesi Zeki Altındağ İlköğretim Okulu 3’üncü sınıf öğrencisi Fatih Kocaker, yaklaşık 3 ay önce merdivenlerden düşerek sol ayağını kırdı. Hastaneye kaldırılan Fatih Koçaker’in ayağına platin takılıp alçıya alındıktan sonra taburcu edildi. Evde tedavisine devam eden Koçaker’e, 3 yıl önce kanser olan annesi Döne Koçaker’in ölümü üzerine ekmek fabrikasında işçi olarak çalışan babası 42 yaşındaki S.A.K.’nin evlendiği üvey annesi L.K. bakmaya başladı. BANYODA İŞKENCE Üvey anne L.K, iddiaya göre geçen haziran ayında altını ıslattığı gerekçesiyle banyoya soktuğu Fatih Koçaker’in cinsel organını, vücudunun bir bölümünü ve yüzünü tutuşturduğu gazete kağıtlarıyla vurarak yaktı. Yaşadığı olaydan son...

neler oluyor ?

Son dönem ülkemiz freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağıya gidiyor, bugün yine 8 şehdimiz var ve yine Hakkari Çukurca' da. Suriye'ye sabrımız tükendi deniyor, bıçak kemiğe dayanmış, ne oluyor Suriye bize ne yaptıda bıçak kemiğe dayandı, Irak' ta olanlar, Afganistan' da olanlar bizi rahatsız etmezken ? Dış işler bakanımız bu açıklamayı yapar yapmaz ABD dış işleri bakanlığı sözcüsü bir hanım Türkiye' yi anlıyoruz, aynı düşünüyoruz diye açıklama yaptı, komplo teorisi mi yapıyorum, başımızda ki insanlar nasıl olur bu olanları görmez diyorum, gelecekte olanlar açıkken nasıl bu olanları onaylar diyorum, neler oluyor, nereye gidiyoruz böyle bodoslama ? Suriye'ye ile aramıza tampon bölge kurulacakmış, sen bu tampon bölgeyi Irak sınırına kursana önce orayı temizlesene, Irak' ta binlerce insan öldürülürken, kadınlara tecavüz edilirken, işkence videoları ortalıkta gezerken neden bu kadar sabırlıydınız o zaman? Programlar izliyorum, birşeyler okuyorum, oralarda de...

Somali'de 3 aç Türk

Farkındalığımız gündemle ne kadar gelir geçer ve uçucu, hepimiz okumadık mı kaçırıldıklarını okuduk, TV de seyrettik ama uçmuş gitmiş benim aklımdan oysaki onlar bu günlerini ömür boyu unutamayacaklar, kendilerine dayanma gücü, yakınlarına sabır diliyorum.... http://somalide3acturk.blogspot.com/2011/08/somalide-3-ac-turk.html

çocuklu romantizm

5. yıldönümümüzü kızımızla beraber kutladık, çocuklu romantizmin de olabileceğini gördük, teyit ettik. Yıldönümü öncesinde evde ne yapalım ne edelim derken zaten kızımızı da dahil etmişiz işin içine farkında olmadan, o kadar heyecan duydu ki bu süreçte ayrı kutlamaya gönlümüz elvermedi. Benim kızım evlenince bebek olduğunu düşünüyor ve evlilik yıldönümünde de bir bebek gelme ihtimaline daha çok sevindi zannımca, çünkü şu aralar önlenemez bir kardeş isteği var, her gün dile getiriyor desem abartı olmaz. Bir bebeği var konuşan, yemek yiyen ve altını kirleten, bazen  anne ben oynarken sen kardeşime bak  diyor bana, durum o kadar vahim yani... Evlilik yıl dönümümüzü kutlamak için gideceğimiz yere deniz taksi kullandık ilk defa, biraz gecikmeli geldiler ama çok pratik ve keyifliydi tabi biraz da pahalı 25 TL/mil olarak bir tarifesi var kendisinin, üstüne bir de bir sonraki gün kocamın güneş gözlüğünü taksi de bıraktığını anlayıp, arayıp, bulunmadı cevabını alınca bize oldukça pah...

uçurumlar

Kızım ben de her insan gibiyim; görünenlerimle, gizlerimle, uçurumlarımla.... Seni uzak tutmaya çalıştığım, düşmeyesin diye.....

sakal, bıyık meselesi

Tatilde bırakılan sakal, tatil dönüşü top sakala bırakıldı, önce bir yabancıya bakıyor gibi hissetsem de sonradan gözüm alıştı, dün tam uykuya dalacakken bıyığı bırakacağım sadece dedi kocam, yok artık dedim, ne öyle o 60 lardan kalma adamlar gibi, hem bıyıklı adam sevsem bıyıklı adamla evlenirdim dedim, karşılığında gelen soru: benimle evlenme sebebin bıyıklı olmamam mıydı ? E tek sebep değil ama sebeplerden biriydi hani dedim :) Sevmiyorum arkadaşım erkekte sakalı bıyığı, zorla mı?

05.08.2011

5. evlilik yıldönümümüz de geldi çattı. Bu sefer kızımızı  da götüreceğiz yanımızda, ilginç evet başbaşa romantik olmalı diye düşünülür ama kızımızla da romatik olabiliriz belki göreceğiz. İstesek bırakacak bir yer bulurduk ama sanki ne ben ne de kocam bu sefer bırakmak istemedik bir de böyle deneyelim dedik... 1-Hasanaki 2- Çubuklu Hayal 3- Suada 4- Aija 5- Feriye Not. Blogda ki 100. yazımın da böyle bir yazıya denk gelmesi hoş bir tesadüf.

eğlence

Akşam mesai bitti mi, oyalanmadan doğru eve, alelacele yemek ve kızımı teyzesinden bahçede devralmak, çünkü 21:00 lara kadar sürecek akşam mesaisi var daha gün bitmeden. İstanbul gibi bir şehirde kızımın akşam ezanlarına kadar özgürce oynaması var işin ucunda ki bu her şeye değer. Bu sene çıplak ayak oynamak moda, kendilerini basket sahasına atıyorlar, yalın ayak mütemadiyen bir koşma kızlı erkekli, canavar olup birbirlerini korkutuyorlar, erkeklerin ellerinde kılıçlar, kızımın boynunda bozulmuş çadırının üst kapatması ama artık süper men pelerini, rüzgara karşı koşuyor öyle özgür.... Hepsi öyle güzeller ki, tek dertleri var eğlenmek ve oyun oynamak bu çocuk milletine çok yakışıyor çok. Biz anneler de banklarda sohbet ediyoruz bir gözümüz çocuklarda bir an gözden kaybetsek hemen ayağa kalkıyoruz, ne zaman başlarında olmadan oyuna göndereceğimizi hesaplıyoruz birlikte, kocalarımızı çekiştirdiğimiz de oluyor, e tabi kayınvalidelerimizi de. Hava karardı mı, biz gidiyoruz hadi siz de...

şehitler

Her gün yenisi ekleniyor; 3 şehit, 1 şehit, 2 şehit..... her biri sanki bir istatistik rakamıymış gibi toplama ekleniyor.... Acıya, acıya artık acıyacak yerimiz kalmadı.... Bitsin artık, gerçekten bitsin... İnsan oğlunun olmasına korkar mı ? Kendimi bildim bileli var, gazete manşetlerinden ilk hatırladığım fotoğraflar terör fortoğrafları... Nedir gerçekten nedir bu kadar paylaşılmaz, insan hayatından bu kadar kıymetli olan ? Bu terörün devam etmesinde katkısı olan kim varsa, kim nemalanıyorsa, elleri kırılsın....

öğrenmek

En büyük susuzluklarımdan, bir türlü kanamadığım, bir şey öğrenmeden geçen gün fuzuli. Eşimden, dostumdan hatta kızımdan bile her gün yeni bir şey öğreniyorum ve artık bloglardan. Okudukça, yeni bir şey öğrendikçe varım ve mutluyum. Ah şimdiki aklım olsa dersleri bile daha bir can kulağı ile dinlerdim, daha çok şey öğrenmeye çalışırdım okul sıralarında. Dünya öyle büyük ki ve bu koca dünyanın içinde öyle farklı hayatlar var ki, bunlardan birine denk gelivermek, başarılı bir insanı keşfedivermek (belki biraz geç kalarak), hayata onun gözlerinden bakabilme imkanını yakalayabilmek, ne muhteşem ve zor elde edilebilecek bir şans. Ama benim bahsettiğim bloglar bakın ne güzel bir hayat yaşıyorum, iyi eş, iyi anne, iyi çalışan, ah bir de üstüne hamarat kadınım blogları değil. Gerçekten kendi gözüyle gördüğünü paylaşmak isteyen, bakın benim penceremden dünya böyle görünüyor diyen bloglar. O pencerelerin hepsinden bakmak istiyorum (bilmem içimde röntgenci bir canavar mı var benim), farkl...

kahkaha

Dün denetim için Kayseri' deydim, sıcaktı çok sıcak hem de farklı bir sıcak ve bu sıcağa alışmış Kayseri insanı, ne arabasında, ne çalıştığı  ve ne de yaşadığı mekanda klima kullanmıyorlar ve ben bu sıcakta ezildim de ezildim, bugün bile hala kendime gelemedim. Denetim bittikten sonra akşam da uçağım geç olunca sizi teleferikle Erciyes' e çıkaralım dediler, bindim teleferiğe aşağıda toprak rengi fareye benzer bir şeyler bir sürü, meğer gelincikmiş orada 'geven' denirmiş, kımır kımır bir şeyler yiyiyorlardı hiç durmadan. Üniversite yıllarından Kayseri'li bir arkadaşım var onu da aradım müsaitsen görüşelim diye, 11 yıl sonra kaldığımız yerden devam ettik konuşmaya sanki araya 11 yıl hiç girmemiş gibi 2 çocuğu yanında, bana hiç değişmemiş geldi. Elleriyle yaptığı Kayseri mantısını yedik beraber, çocuklarımızın yaramazlıklarını anlattık... Sonra beni havaalanına bıraktılar, bir miktar rötarla yola çıktık, arka sıralarda bir bayan ara ara şen kahkahalar patlattı, e...

13

13 şehit verdik dün teröre, 13 ev yangın yeri şimdi, 1-2 dakika vah tüh dedik sonra döndük kendi küçük dünyalarımıza.  Oysa 13 annenin, babanın, sevgilinin/eşin ve daha nice sevenlerinin dünyası mahşer yeri şimdi...

Mabel Matiz

Şu günlerde ne sık uğruyorum bloğuma, çok yazasım paylaşasım var, 2 satır iş yapıp soluğu burada alıyorum. Mabel Matiz dinliyorum, yeni keşfettim, şarkılarını dinlerken hislerim, bildiğim ama unuttuğum bir şarkıyı, tekrar dinlermişim gibi. Walkman ile uykulara daldığım üniversite zamanlarında uykumun hafiflediği anlarda içimi titreten bir şarkıya denk gelip, ürperirmiş gibi. http://fizy.com/#s/3bofi7

cüzdan

Dün annemle sohbet ederken pazarda cüzdanını çaldırdığından bahsetti, benim annem yaşadıklarını çok sıradan karşılayan abartmayan bir yapıya sahiptir, başından geçen çok önemli şeyleri, atlattığı hastalıkları bile laf arasında söyleyiverir insana, dikkat çekmek, dünyanın merkezi olmak gibi dertleri yoktur hiç, usulcacık yaşar o hayatını, insana huzur vererek. E dedim sana şimdi yeni bir cüzdan almak gerekecek, en son cüzdanını kardeşimle beraber bir anneler gününde almıştık, sonra e içindekiler noldu dedim, annemin cüzdanları da çeşit çeşitmiş meğer onun içinde sadece para ve maaş kartı varmış, maaş kartını iptal ettirip yenisini çıkarttırmış, kimlik ve diğer kartları zaten başka cüzdandaymış. Son yaptığım cüzdan değişikliği geldi oradan aklıma, aman ne zorlanmıştım alışana kadar. Ondan önce ki cüzdanımı üniversiteden mezun olacağım sene 'deriden' den almıştım kahverengi çok katmanlı kapatılınca el kadar olan ama kalınca içine çok ıvır zıvır alabilen bir cüzdandı. Neler ...

İnsanın başına ne geleceği hiç belli değil

Ne takım tutarım, ne Fenerbahçe'ye karşı bir antipati ya da sempati beslerim, Aziz Yıldırım ise bana biraz şımarık gelir. Ama son dönem yaşadıklarında da bir haksızlık bulmuyor değilim. Koca futbol camiasında bir o mu şike yapan, neden o günah keçisi? Bunun altında bambaşka şeyler yatıyor olmalı. Zamanla açığa çıkacaktır. Futboldan pek değil hiç anlamam, küçükken dayım ve teyzelerimin etkisi ile bir süre CİMBOM bana sempatik geldiyse de sonraları amcalarımın gazıyla KARAKARTAL'a sempati duydum ama lise itibariyle futboldan iyice uzaklaştım, son baştan sona izlediğim maç CİMBOM un UEFA kupasını kazandığı maç, biraz zoraki oldu gerçi, o akşam Ankara' dan Balıkesir'e otobüs yolculuğu yapıyordum, en öndeydim ve otobüs şoförü maçı açtı, otobüsün arkası bildiğiniz tiribün; kaşkollar, formalar vs. Çok değil bir ay önce Aziz Yıldırım'ın duruşunu, kendine güvenini düşünün, ne kadar iktidar sahibi olduğunu düşünüyordu kimbilir ama ya şimdi, düşmez kalkmaz bir Allah gerçek...

Deniz Baykal

Öyle bıktım ki senden, çık istiyorum artık hayatımdan. Dön kendi küçük hayatına, benim neslimi bitirdin bari kızımın neslinden uzak dur...

yüklerim

Öyle zor ki benim için anılarımdan ve eşyalarımdan ayrılmak, hep benimle yaşasınlar istiyorum, herşey de olduğu gibi iyisi de var kötüsü de. Kötüler çok ağır yük, iç üzüntüsü, acilen hafiflemem lazım ... Benim olan herşey, ilelebet benim kalmalı hastalıklı yaklaşımından kurtulmam lazım...

gitmek mi zor kalmak mı

Eskiden kalmak zor gelirdi bana birini uğurlamak, geride kalmak hiç hoşuma gitmezdi, ama kendim el sallayarak kolayca giderdim... Ama şimdi kalan canımın içi kızım olunca, gitmek bile çok zor....

deniz feneri

Geçen cuma öğleden sonra kızımı Altınoluk' a bırakmak için pazartesiyi de izin alarak, kısa bir tatil yaptım. İlk akşam bizim cimcime dedesine demesin mi? Bizi balık yemeye götür. Altınoluk merkeze gidip herzamanki balıkçımızda balıklarımızı yiyip fenere doğru elimizde meşhur vardar dondurmalarımızla bir tur attık. Fenere gelince, kızım kapıyı açıp içine bakmak istedi, orada birilerinin yaşadığını düşündü okuduğumuz kitaplardan etkilenerek. Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım eskiden elektriğin olmadığı zamanlarda fenerin denizcilere yol göstermesi amacıyla sürekli yanmasını sağlamak için içinde fenercilerin çoğu zaman aileleriyle yaşadığını ama artık elektriğin olduğunu ve içeride sadece kabloların vs. olduğunu. Durdu, düşündü ve keşke o zamanlarda yaşasaydım dedi....
İçime güneş mi kaçtı ne kaçtı benim bilmem ama, ben şu anki yaptığım işin yanısıra başka başka pek çok iş yapmak ister oldum, hayallerimi yazacağım bir yere, cesaret edebilirsem gönlüme, oldurmak için...

boş gün

Dün akşam bir telefonla boşalan bir gün oldu, herşeyi derleyip toparlayarak çıktığımdan seyahatlara, bugünüm ofiste biraz bana kaldı, birikenleri okudum, yeni hayatlara rastladım, birkaç dedikodu işittim... Bencil bir insanın sebep olduklarını duydum, ucundan beni de etkileyen ama kızamadım kendisine, hayat kızgınlık biriktirmeye değmeyecek kadar kısa ama yazık kendisine, kendi hayatını böylece harcıyor, değer mi? Başak burcuyum ya son anda bozulan planlar bozar beni ama bugün gördüm ki bozulmaya gerek yok, hediye gibi de olabiliyormuş bazı şeylerin yön değiştirmesi, bundan böyle hep bu şekilde görebilmek dileğiyle dedim kendime..... Dün bir bakış yakaladım, çok yakın olmayan birinden bir de söz, ah bu kıskançlığın insanlara yaptırdıkları, oysa kesişen bir nokta yok, bir yarış yok, niye kıskanıp kendini hırslandırırsın değil mi? Sonra dedim günübirlikçiler istila etmeden, sadece ayakları sokmak için yakın karadeniz sahilerinden birine gitsek,koca deniz, dalgalar, sahil, tüm kış...

Kitapkolik.Net' ten 2. çekiliş

Kitapkolik.Net ailesi olarak daha önce kitap yarışması düzenlemişti. kKzanan kişiye istediği kitabı kargo ücretini de ödeyerek yollamıştı... Şimdi ise Hamza Beran’ın yazmış olduğu ilk kitabını yani Çağlaya Tutulmak kitabını 3 kişiye hediye olarak vereceler. Katılım koşulları geçen yarışmadaki gibi çok basit, detaylı bilgi için Kitapkolik.Net , bol şans...

yaşlanma korkusu

bir yazı okurken geliverdi aklıma, yaşlanmaktan korkmamızın gerçek sebebi acaba bu dünyaya asıl geliş amacımızı bir türlü keşfedememiş olmamız ve her geçen gün zamanımızın azaldığının farkına varmamız mıdır ?

çekim gücü

2 gündür Ankara' dayım, 3 günlük bir eğitim için, eğitmen tam bir felaket, Allah' tan konuyu ilk defa kendisinden öğrenmiyorum yoksa halim nice olurdu, ama gelecek sertifika önemli, ne yapalım katlanacağız artık. Dün eğitim bittikten sonra akşam yemeğine kadar biraz dinlenelim diye odalara çekildik, tabi ki gündüz uykusu bana çocukluğumdan beri küs olduğundan ne kadar yorgun ve uykusuz olsam da benimle barışmadı. Ben de açtım TV yi dolandım, Banu Güven' in Tuna Kiremitçi ile son romanı hakkında yaptığı söyleyişe denk geldim. Tuna Kiremitçi' yi severim, fikirleri paraleldir benimle, ülke gündemi ile ilgili hislerime iyi bir tercümandır, Atatürk'e bakışını ayrı severim hele ulusalcılıkla ilgili fikirleri tam benlik. Banu Güvenle birlikte o kadar güzel bir söyleşi yaptılar ki, ikisi de çok güzeldi ama benim bahsettiğim güzellik fiziki değil sadece. İşini iyi yapan yada bu göreceli tabi ama elinden gelenin en iyisini yapan diyelim, hayatta yerini bulmuş kendinden ...

bugüne dair hissiyatım...

Mutlu olmak için beklediğim birşey yok, mutluyum.... Tabiki hayata dair korkularım derinlerde bir yerlerde duruyor... Bugünümü aratacak günler benden uzak olsun...

Anne olunca...

Yüreğim daha kolay yaralanır oldu, dünyanın çirkinlikleri, kötülükleri daha bir batar oldu yüreğime, daha bir ağlar oldum olur olmaz herşeye... Haksızlıklar beni daha çok yaralar oldu, dünyanın gidişatı beni daha çok korkutur oldu, insanlara yapılan haksızlıklar hele hele çocuklara yapılanlar beni daha çileden çıkarır oldu. Dünyanın tüm yükü omuzlarımda sanki, aslında birşeyler yapabilirmişim de yapmıyormuşum gibi... Tenim saydamlaştı sanki, her şey taa yüreğime kadar daha bir işler oldu.... Anne olmak çok acayip bir şeymiş gerçekten;onu çok sevmek, onun için endişelenmek , onun için korkmak, çok kızarken kendini dizginlemeye çalışmak, ona içinin titremesi ve bunun gibi birbiriyle alakasız pek çok duyguyu aynı anda yaşamayı öğrenmek demekmiş. Herşeyi için telaş ederken, onun için bazı şeylere geç kalma duygusunu beraberinde yaşamakmış. Onun geleceği için kararlar alırken yanlışlar yapmaktan korkmak ama yine de yanlışlar yapmakmış, doğruyla yanlışın birbirine karışmasıymış çoğu za...

Kendimden memnun muyum?

Bu günlerde bu sorunun cevabı, kocaman bir HAYIR. Kendimden memnun değilim ben. Ne yaptıklarımdan, ne yapamadıklarımdan. Her günün bitiminde koca bir vicdan sızısı ile gidiyorum yatağa ve huzursuz bir uyku ve sabahları geç de kalksam yorgun. Yaptığı herşey mi hatalı gelir insana ? Kendimle barışık olduğumu düşünürken hangi ara bu hale geldim ben?

Hayat bu kadar ciddiye alınmaya değer mi?

Dün dedim ki kocama Adana dönüşü, biz hayatı ne kadar ciddi yaşamaya başladık, bu kadar ciddi değildik biz, kakara kikiri yapardık, oluruna bırakırdık... Artık hayatı o kadar ciddiye alıyoruz ki, kızımızla her fırsattan bir eğlence çıkarmak yerine, kurallar koymaya çalışıyoruz, öyle olmaz böyle yapılmaz... Bırak bu sefer öyle olsun, başka sefer başka türlü, hayat hep kurallarla mı yaşanmalı, kim herşeyi sımsıkı tutarak birşeyleri garantiye alabilmiş ki? Ne olacaksa oluyor, bırak olsun, olduğu zaman düşünürsün ne yapacağını, herşey insan için değil mi? Başarılar kadar başarısızlıklar da.... Gelsin hayat bildiği gibi gelsin, işimiz bu YAŞAMAK...

karar aşaması

Cesarete ihtiyacım var, işle ilgili bir karar aşamasındayım, başarısızlıktan çok korkuyorum o kadar ki başarısız olduğumu düşündüğüm anlarda ağlamak istiyorum. Olmadı deyip yeniden iş aramaya başlarsam işi bulamamaktan korkuyorum. İşle ilgili ne korkular yaratmışım kendime, ne kadar da hayatımın merkezine oturtmuşum, elimdekini kaybetmekten ne de çok korkar olmuşum. Oysa ki hali hazırda işim olmasa balıklama atlayacağım bir fırsat var ve ben öyle miydi böyle miydi diye evire çevire başımı döndürdüm. Doğru kararı vermek istiyorum ama tabi neye göre doğru karar, denemek istiyorum gerçekten ama ah bu korkular, insana pranga...

yasak günlerinden

İçimdeki black swan – 21.03.2011 Zor bir hafta geçirdim, kendimle mücadele ettim, içimdeki karanlık tarafla, bugün belki biraz huzur buldum, oluruna bıraktım, ama öyle de haklı buluyorum ki kendimi bilemiyorum, bu kadar haklı bulmak korkutuyor belki beni, diğer tarafın penceresinden bakınca nasıl göründüğüm, ahhh bilemiyorum. Şirket bana bir araba verdi, benim ekibimde bir kız var o da gün içinde müşteri ziyaretine gitmesi gerekirse benim arabamı kullanacak buraya kadar ok. Geçen hafta Pazartesi 3 kişi eğitime gittik Ankara’ya, dönüş yolunda ben biraz araba kullandıktan sonra yorulunca arkaya geçip uyumak istedim, baya bir uyumuşum iyi geldi dinlenmişim, bu arada bu kız benim uyandığımın farkında değil bizim müdüre … Hanım’ın (ben oluyorum bu) bir sonraki gün denetimi olmadığında arabayı alabilir miyim eve gidip gelirken, hem … Hanım’ı da eve bırakıyorum çok hoşuna gidiyor (bakar mısınız yüce gönüllülüğe sırf kendini de düşünmüyor yani), benim evim işe çok yakın olduğu için ben ofi...

maaş

Malum yeni sene ile ilgili maaş dönemi, bu sene bir gaza geldim, gittim taleplerimi sıraladım, safım ya hemen kabul edecekler sanıyorum, iş öyle bir noktaya geldi ki, Amerikalıların deyimiyle at pazarlığına dönmüş durumda. Şöyle olursa böyle olur, ama böyle kabul ederseniz de böyle olur. Altı üstü hakkımı vereceksin yahu bu kadar mı zor ? E danışıyorum da haliyle , sonra hergün başka bir fikir geliyor karşıma, yani pişman olmuş vaziyetteyim, şimdi bir kere giriştim bu işe vazgeçtim de diyemiyorum, ama vıcık vıcık bir para muhabbetidir gidiyor, midemde kramp yaptı bu mesele benim. Dün aldığım karar, bu gün söylenen bir sözle en yanlış karara dönüveriyor içimde, patlamak üzereyim, hatta yeter diye bağıracağım az kaldı. Bir de bu hengamede 2-3 gün içinde kredi de alarak bir ev olayına girdik ki sorma gitsin. Bir de orada hesap kitap, off offfffffff.

İkiyüzlülük

Bir insan öldü gitti, öyle miydi, böyle miydi? Şundan mıydı, bundan mıydı? Artık o kadar anlamsız ki, gitti ve gelmeyecek. Ve herkes hayat uzmanı tabi yorumlar, yorumlar... Şimdi geride kalan bir anne var evlat acısı çeken, sonra 1,5 yaşında bir çocuk var annesini resimlerden tanıyacak, bir eş var -araları limonimiydi bilmem, zaten beni hiç ilgilendirmez - çocuğunun annesini kaybeden, arkadaşlar, eş dost... Onların yüreği yangın yeri şimdi, acısını onlar yaşıyor... Bir sürü insan var, yanımdan geçse tanımazdım diyor, ama sayıp dökmekten geri kalmıyor. Yok efendim su testisi su yolunda kırılırmış, ne işi varmış. Siz kimsiniz ? Size ne ? Ne biliyorsunuz ki o kadının yaşadıkları hakkında, bilseniz bile ne hakkınız var yorum yapmaya ? Rahmetli Barış Manço' da sevgilisinin kollarında, viagra alıp ölmemiş miydi? Neden onun arkasından da böyle şeyler yazılmadıı? Erkek olduğu için mi ? Çok güçlü bir lobisi olduğu için mi? Ya da başka sebepler mi vardı bizim bilmediğimiz ? De...

fakirlik dediğin gülüm

Bu hayatta zenginsen gülüm cennettesin, ülkende ayaklanma mı oldu? Her yer yangın yeri mi ? Sıradan adamlar karısını, çocuğunu, canını kurturma derdine düşmüşken, yiyecek ekmek içecek su nasıl bulurum diye düşünürken, sen aileni atarsın jetine artık nereye istersen yada gizli banka hesapların hangi ülkedeyse, ne gam... Fakirlik dediğin gülüm, yokluğu paylaşmaktır, ayıp nedir bilmektir. Açlık sınırının altında yaşamaya devam ederken, sana bunu yaşatanları, ıslıklayarak protesto etmeyi bile ayıp bilmektir. Fakirlik dediğin gülüm, şaşalı hayatları dizilerde izlerken kıskanmadan hayran olmaktır, iki lafı biraraya getirmekten aciz insanların sundukları bilumum gündüz kuşağı programlarını izlerken hayallere dalmaktır. Fakirlik dediğin gülüm, bile bile eğitimsiz bırakılmaktır - ha zincirlerini kıran yok mudur elbette vardır - ki, yönetmesi kolay olsundur, sorgulamasındır, hak aramayı ayıp bilsindir...

Hitit Düşmanlığı (Alıntıdır)

Küçük bir parça gazeteden elimle yırtıp ayırmışım, sanıyorum haftasonu eki Soner Yalçın sayfasından (yanılıyorsam affola) Yıl:2010 DTCF (Dil Tarih Coğrafya Fakültesi) ' nin 75. yıl dönümü. Fakülte 75. yaşını kutladımı ? Hayır. Bir tek seminer bile yapmadılar. Niye acaba? Sonra dekanın kim olduğuna baktım. Dekanın uzmanlık alanı Arapça! Şaşırmadım. Siz de şaşırmayın. Ankara Belediyesi'nin Hitit Güneşi amblemini değiştirmesine şaşırdınız mı? Hitit Güneş Abidesi (Hati) Atatürk'ün izniyle başlatılan Alacahöyük kazılarında ortaya çıkan Anadolu'nın en eski kalıntılarından biriydi. Rahmetli Vedat Dalokay Ankara Sıhhiye Meydanı'na Hitit Güneşi Abidesi diktiğinde, ' Puta tapılıyor' diye TBMM' yi ayağa kaldıran Erbakan ve arkadaşları değil miydi? Bir yanda kazı yaptırıp tarihi eserlerinin ortaya çıkmasını sağlayan uygarlık öncüsü Atatürk var; diğer yanda çıkan eserleri tekrar toprağa gömmek isteyen gerici bir zihniyet. Türkiye hala bu iki zıt düşü...

baykuşlar

baykuşların bu kadar sevimli formunu bir de kızımın elbisesinde ve montunda gördüm ama bir de kurabiyegiller e bakın derim, hem de çekiliş var, belki de o sevimli baykuşlar sizin olur :)

kendimle barışık

Bugün nedendir bilmiyorum, barışığım kendimle, içimde kelebekler, mutluyum, gülümsüyorum... Belki bugün denetim için geldiğim İzmir' in havasından, belki ayarladığm 4 günlük Balıkesir tatilinden, belki 15 tatil için ayarladığım Ankara kaçamağından, belki kocamla yaptığım güzel telefon görüşmesinden, belki perşembe günü için ayarladığım kız kıza sinema gününden, belki hepsinden... Anlar planlıyorum kendime, ileride gülümseme ile hatırlayacağımı umduğum, belki de bu mutlu ediyor beni, ilerisi için planlara sahip olabilmek, gelecekten birşeyler beklemek. Kocam kurtlandın gene planlar yapıp duruyorsun diyor, evet kurtlanıyorum, durmak iyi gelmiyor bana, ileriye ait planlar yapıp geleceğe ait olduğumu görmek istiyorum belki, belki sadece gezmeyi- tozmayı seviyorum. Birbirine benzer günler yaşamak istemiyorum, monoton olmak istemiyorum. Bir yerde okumuştum, yeniden başlayamam dediğimiz an yaşlanıyormuşuz. Her yerde, herşeye yeniden başlayabilme azmini, gözükaralığını hiç kaybetmeye...